31 Mayıs 2015 Pazar

İstanbul, Kuzey Gezisi

Başlarken...

Bugüne kadar bisikletimi değişik coğrafyalarda, birbirinden muhteşem doğa harikalarının huzurunda sürmüş, deneyimlerimi de sizlerle yine bu sayfalarda paylaşmıştım. Buna karşın, bisikletimi aldığım günden beri aklımda olan bir fikirdi, İstanbul'un kuzeyini pedallamak, yeşile İstanbul'da doymak. Sonunda geçtiğimiz hafta (23 Mayıs 2015) uygun bir vakit buldum ve kendime benzettiğim arkadaşlarımı da beraberime katarak (Emrah Abi, Murat Abi) yola çıktım. Bu yazıda sizlerle tecrübelerimizi paylaşacağım. Yazının en altında Mapmyride GPS kayıtlarını ve bir de tur özet videosu bulunmaktadır. Vaktiniz yoksa okumayıp doğrudan videoya da geçebilirsiniz.

İyi okumalar...

İstanbul, Kuzey Gezisi


Güzergahımız kabaca belli olmakla birlikte tam olarak netleşmiş değildi, bir tek çıkış noktamız ile varmak istediğimiz nokta belli idi (ki o noktaya varamadan dönmek durumunda kaldık, ileride değineceğim) Arabalara yüklediğimiz bisikletleri Büyükçekmece'ye kadar taşıyacaktık, Büyükçekmece'den sonra da onlar bizi taşıyacaktı. Varmak istediğimiz yer ise Karacaköy yakınlarındaki Ormanlı Köyü idi. Google bize aşağıdaki güzergahı çıkarıp aşağı yukarı 50 km yol katedeceğimizi söylüyordu.

Şekil: 50 km'lik Büyükçekmece Ormanlı rotası

Sıkıntısız bir şekilde Büyükçekmece'ye vardıktan sonra tarihi Mimarsinan Köprüsünün doğu kıyısından ayrılarak köprüyü geçip turumuza başladık.

Tepecik mevkiinin yakınlarına gerçekleştirilen çalışmalardan ötürü trafik dar bir şekilde gidiş geliş şeklinde sağlanıyormuş, buna karşın şaşırtıcı şekilde kamyon şoförleri de dahil olmak üzere hemen herkes bizi sıkıştırmadan sakin sakin geçtiler yanımızdan. Yine de dikkati elden bırakmadan sözkonusu 1-2 kilometrelik yolu dikkatle geçtik.

Sıkıntısız bir şekilde ilerliyoruz derken, Ahmediye'yi henüz geçmiştik ki günün ilk mecburi molasını vermek zorunda kaldık. Emrah abinin tekerine yaklaşık 8 cm uzunluğunda bir çivi girmişti. Yanımızda yedek lastik ve yama seti olmasına, ve elimizin de aslında alışık olmasına rağmen yaklaşık 45 dakika kaybettik o mevkide. (bu kayıp zamanın kıymetini daha sonra anlayacaktık)

Fotoğraf: Emrah Abi'nin bisikletinin çivi ile imtihanı

Fotoğraf: Zorunlu molamıza ev sahipliği yapan kardeşimizle birlikte
(doktorluğunu da görürüz inşallah)

Zorunlu molamızın hemen ardından tempomuza yeniden kavuşuyoruz ve çok hızlı bir şekilde Çatalca'ya varıyoruz. Buraya kadar ciddi bir rampa yok, çok çok az bir eğim var, hissetmiyorsunuz bile.

Çatalca'da en yakın markete girip erzak depoluyoruz: olmazsa olmazlarımız Metro, soda, su ve birkaç paket ıslak mendil. Bu arada beni alerjik hapşırık tutuyor ve Akalan'ı geçinceye kadar (2 saat kadar) geçmiyor. Şadırvanını kullanmak için girmediğimiz cami kalmadı sanırım yol üzerinde.

Fotoğraf: Çatalca'daki planlı molamız esnasında

Planlı moladan sonra Google haritalarının bize başlangıçta sunduğu plana uyup Çatalca, İnceğiz, Subaşı güzergahını takip ettik. Ancak Subaşı'na vardığımızda artık bizi bir yol ayrımı bekliyordu; ya kestanelik tarafından ya da Akalan tarafından tepeleri tırmanmamız gerekecekti. Aslında tur da tam olarak burada başlıyordu diyebiliriz.

Yine alerjik hapşırmalardan kaynaklı verdiğimiz bir cami molasında cami imamı ile karşılaştık ve kısa bir muhabbetten sonra güzergah ile alakalı sorularımızı yönelttik. Aldığımız cevaba göre Akalan'da sağlam tek bir rampa, sonra iniş, kısmi çıkışlar vardı. Kestanelik tarafından gidersek ise daha çok tırmanıp inecektik. (şimdiden belirteyim, diğer taraftaki rampaları da gördüm, Akalan doğru tercih olmuş)

Akalan'dan ilerleme konusunda fikir birliğine vardıktan sonra yola koyulduk. Gerçekten de sağlam bir rampa bizleri bekliyordu burada. Hatta küçük bir kısmını yürüyerek çıktığımı itiraf etmek zorundayım. Lakin tırmanıştan sonrası gerçekten çorap söküğü gibi geldi. Ufak tefek zincir atmaları dışında sıkıntısız bir şekilde sürüşümüze devam ettik.

Fotoğraf: Akalan rampası sonunda dinlenme molası

Akalan'ı geçtikten sonra sırasıyla Kalfaköy ve Başakköy'den geçerek yiyecek birşeyler bulabileceğimizin tavsiye edildiği Çiftlikköy'e doğru yöneldik. Bu arada, Kalfaköy'de çok güzel bir çeşme bulunuyor; sundurma altında birkaç çeşmeden soğuk, buz gibi sular akıyordu. Bize gerçekten çok iyi geldiğini söylemeliyim. Ayrıca Kalfaköy Başakköy arasında bolca odun kömürü üretim alanı görebiliyorsunuz.

Çiftlikköy tarafına vardığımızda artık çok acıkmıştık. Birşeyler yemek için yol kenarında denk geldiğimiz "Ali Baba Restaurant"ta durduk. 42 kilometre bisiklet sürdükten sonra kesinlikle tam olarak ihtiyacımız olan yerdi burası; hamak keyfi, etrafta koşturan civcivinden tutun da tavşanına kadar çeşit çeşit hayvanlar, sessizliği delen rüzgarın ezgisi bizi tam olarak dinlendirdi. Hele ki bir manda yoğurdu geldi ki masaya, koca bir kabı ne zaman bitirdik anlamadım -ki ben normalde süt ve süt ürünlerinden hoşlanmam. Yörede bolca bulunuyor bu yoğurt bu arada.

Fotoğraf: Mola Yerimiz

Saat 17:30 gibi artık ayrılma vakti gelmişti bu keyifli mekandan. Bu seferlik Ormanlı Köyü'ne gitmekten vazgeçiyorduk, En geç saat 10:00'da Yenibosna'da olma zorunluluğumuzdan ötürü zaman sıkıntımız vardı çünkü. "Bir sonraki sefere" diyerek geri dönüş yolunu tuttuk.

Geri dönerken bu sefer diğer yolu, Kestanelik yolunu deneyelim dedik. Kestanelik yolu Kalfaköy'de ayrılıyor ve daha doğudan tepeleri aşıyor. Tahmin ettiğimiz üzere, gelirken orayı kullansaydık daga az eğimli, ama çok daha uzun bir tırmanış gerçekleştirecektik.

Kestanelik'ten çıkmak üzereyken iki adet alman bisikletli ile karşılaşıyoruz. Kendileri bizim planladığımız rotanın tam tersini yapmak üzere yola çıkmışlar. Bisikletleri uçağa atıp İstanbul'a gelmişler, buraları gezip bisiklet ile memleketlerine geri döneceklerini söylediler. Yolları açık olsun.

Tekrar Çatalca yoluna girdiğimizde artık yorgunluk belirtileri göstermeye başlamıştı. Tam da bu esnada kendini bilmez 78 plakalı bir Tofaş'ın sürücüsü ve şakacı arkadaşları beni sıkıştırıp böğürerek kendilerince eğlenmek istediler. İlginç bir eğlence anlayışı tabi. Hızım yüksek olduğundan ciddi bir kazaya sebep olabilirlerdi ama yine de leke süremediler bu güzel güne.

Istırancalar'ın önünden geçerken artık akşam olmuş, araç trafiği de sıklaşmaya başlamıştı. Neyse ki sıkıntı çıkmadan, saat 21:15 civarında Büyükçekmece'ye vardık. Artık tek hedefimiz, bisikletleri arabaya atıp saat 10:00'dan önce Yenibosna'da olmaktı, ki bunu da gerçekleştirdik.

Özetle:

Bugün toplam yaklaşık 90 km bisiklet sürdük, bunun 43 km'si gidiş, 47 km'si ise dönüş yolu idi. Yollar genel olarak fevkalade idi, asfalt kalitesi yurdumun %90'ından iyidir sanırım. Çoğu zaman dikişsiz, tek parça asfaltta bisiklet sürdük. Maksimum hızımızı Dağyenice'ye inerken yaptık, 68 km/h.

Manzara genel olarak muhteşem; İstanbul sınırlarında kilometrelerce sürüp beton görmemek gerçekten keyif verici. Özellikle göle yaklaştıkça duymaya başladığım bazı kuş sesleri tarif edilmezdi.

Aşağıda Turun özeti video ve MapMyRide kayıtları bulunmaktadır.

Video: Turumuzun özeti


Şekil: Gidiş Yolu, Rota ve yükseklik çizelgesi

Şekil: Dönüş Yolu, Rota ve yükseklik çizelgesi





2 yorum:

  1. Bu yolculuğun rotası için "3'ten zor yokuş var mı?" sorusuna "yok en zoru 3!" denilerek kandırılmak suretiyle katıldım ama kendileri benden daha çok zorlandılar :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayıp ettiniz Emrah Bey, sizin çiviyi beklerken zorlandık daha çok :P

      Sil