26 Eylül 2015 Cumartesi

Tuna Nehri Bisiklet Turu - Passau'ya varış ve 1. gün (Passau - Linz)

Giriş

Daha önce yazmış olduğum yazımda da bahsettiğim üzere, uzun süredir yapmayı planladığım bir turdu, Tuna Nehri bisiklet turu. Kafamdaki bir sürü soru işareti ile birlikte başlama kararı aldığım bu tura ait notlarımı, benden sonra da benzer turu yapmayı düşünen kişiler için bu sayfalarda yayınlıyorum.Özetle, burada yazılanlar 25 Ağustos 2015'te Almanya, Passau'da başlayıp 28 Ağustos 2015'te Viyana'da sona eren turuma ait notlardır. (Planım Budapeşte'ye kadar gitmekti, neden gidemediğimi ilgili makalede yazacağım)
Keyifli okumalar.



Passau'ya ulaşım

Passau'dan başlatmayı planladığım turumun başlangıç noktasına gidebilmek için bisikletimi paketleyip 24 Ağustos 2015 tarihinde Münih'e gitmek üzere uçak biletimi satın aldım. Uçak ile bisiklet taşımak konusuna bu yazımda ayrıntılı olarak değindiğim için üzerinde durmayacağım.

Fotoğraf 1: Atatürk Havalimanında, kontuar sırasında


Münih havaalanına indiğimde kaçınılmaz olarak aklımdaki sorular bisikletimin tek parça inip inmediği ve ona nerede kavuşacağımdı. Öyle ya, normal valizlerin teslim edildiği bantlarda gelmesini bekleyemezdim.

Pasaport kontrolünü geçer geçmez girdiğim bagaj teslim salonunda ilk gördüğüm şey bisikletimin arabalarla bagaj teslim bandına getirildiği idi. Tek parça gördüğüm için çok sevinçliydim.


Fotoğraf 2: Münih Havalimanında, bisikletim beni beklerken

Münih havalimanından Passau'ya geçmek için tren yolculuğu yapmam gerekliydi. Tren ise Havalimanından değil, en yakın Freising istasyonundan geçiyordu. Nasıl gideceğimi ise kutumun üzerinde bulunan "Dikkat Bisiklet" yazan yazıyı gören bir Türk söyledi. Freising'e S-Bahn treni ile ya 635 numaralı otobüsle gitmek mümkün. Ben otobüs durağı yakın olduğu için otobüsü tercih ettim. Hatta terminal içerisindeki otomatik satış makinalarından Passau'ya kadar geçerli otobüs ve tren bileti aldım. Buradaki sistem gayet kolay. Makinaya nereye gitmek istediğinizi yazıyorsunuz, o da size gitmek istediğiniz yere kadar ihtiyacınız olan tüm otobüs ve tren biletlerini kesiyor. Entegrasyonu çok iyi sağlamışlar.

20 dakikada bir otobüs seferi mevcut. Dilerseniz en güncel orer tablosuna bu linkten erişebilirsiniz.


Fotoğraf 3: Stihl (Durak) 1'de 635 numaralı otobüsü beklerken

Henüz bisikletimi kurmuş olmadığımdan bisikletimi kutulu bir şekilde otobüse yükledim. Yeterince yer olup olmadığı konusunda şüphelerim vardı, ancak terminale sefer yapan bir otobüs olduğundan orta bölümde büyük valizler için ayrılmış bir bölüm otobüste mevcuttu. Bu nedenle sıkıntı yaşamadım.

Yaklaşık 25 dakikalık bir otobüs yolculuğunun ardından son durak olan Freising'e vardık. Bu esnada otobüste kendisi ile muhabbet ettiğim ve daha önceden benzer rotaları gercekleştirdiğini öğrendiğim alman asıllı bir yolcu bisikleti trenimin geçeceği perona kadar taşımama yardımcı oldu. Bisikleti bu ana kadar kurmamış olduğumdan açıkçası yardımın büyük faydası oldu. 


Fotoğraf 4: Freising Tren istasyonu


Şansıma trenimin gelmesine 3-4 dakika kala peronda olmuş oldum. Sağolsun bana yardım eden kişi farklı bir yöne gidecek olmasına rağmen bisikleti trene kadar taşımama yardım etti. Kendisine şükranlarımı dile getirdim.

Passau'ya giden trenler bölgesel tren olarak adlandırılıyor ve iki kısımdan oluşuyor: birinci sınıf ve ikinci sınıf kompartımanlar. Ben fiyat avantajından ötürü ikinci sınıf kompartımanı seçtim, ki aslında gayet rahat bir kompartıman olduğunu söyleyebilirim. İki katlı vagonlarda, elektrik prizinin de bulunduğu geniş koltuklarda yayıla yayıla bir yolculuk gerçekleştirdim.

Fotoğraf 5: Ben ve tüm yüküm trendeyken

Yolculuk boyunca iki şey çok ilgimi çekmişti. Birincisi, bisikletimi taşımama yardımcı olan Alman'ın anlattığı gibi, tüm nehirlerin iki yanında da bisiklet yolu olduğu ve insanların bu yolları sıklıkla kullandığıydı. Henüz Donauradweg'e ulaşmamıştım, ancak bu noktalarda bile gayet fazla sayıda bisiklet yolu olması ve insanların kullanması beni heyecanlandırmıştı. İlgimi çeken ikinci şey ise solar panel tarlalarının sayısıydı. Çok fazla sayıda solar panel kullanımı var, hatta bazı köylerde evlerin çatılarının gözükmediğini söylemek mümkün.

Fotoğraf 6: Solar panel tarlaları

Yaklaşık 2 saat süren tren yolculuğu ile Passau tren istasyonuna vardım. Burada kutunun artık ömrünü tamamlamaya başladığını düşündüğümden ötürü sürüklemeyi bıraktım ve bisikleti monte etmeye karar verdim. Kalacağım otele kadar bisikletle gitmeye karar verdim. Yola çıkmadan önce patladığını farkettiğim ön lastiğimin iç lastiğini değiştirdim ve gardan çıkıp caddeye doğru yöneldim. Tabelalar açıkça ne yöne gitmem gerektiğini bana söylüyordu.

Fotoğraf 7: Bu andan itibaren Tuna Bisiklet Yolu tabelasını bol miktarda görecektim

Passau'da birkaç otel var. Ben Rotel Inn isimli hotel/pansiyon kırması bir yerde konaklamayı tercih ettim. Tuna bisiklet yolunun tam başlangıcında ve nehrin kıyısında bulunan bu mekanda ortak kullanımlı banyolar var ancak bisiklet turu yapacaklar için oldukça lüks olabileceğini bile söyleyebilirim. Odalar küçük, hatta küçücük, ancak daha fazlasını aramıyorsunuz. Fikir versin diye yazıyorum, 30€'ya kaldım ve 6€ da kahvaltıya verdim. Kahvaltı hayli doyurucuydu.

Tura başlamadan önce Passau'yu birazcık dolaştım. Ne de olsa ertesi sabah erkenden yola çıkacak ve bir daha -en azından bu seferlik- görme şansı bulamayacaktım. Bu esnada gözüme takılanları sizlerle paylaşayım.

Fotoğraf 8: Her Yerde Bu elektrikli arabalardan görmek mümkün

Fotoğraf 9: Passau şehir meydanı

Fotoğraf 10: Tuna ile ilk buluşmam

Fotoğraf 11: Yorulduğumu bu fotoğrafı gördüğümde anladım

Fotoğraf 12: Yolumun ilk kilometreleri

Fotoğraf 13: Passau belediye binası (Rathaus)

Fotoğraf 14: Tuna ve yolcu motorları. Bu motorlarla Budapeşte'ye kadar gitmek mümkün

Video: München'den Passau'ya giderken

Turun 1. Günü

Sabah erkenden kalkıp 6€ karşılığında kahvaltımı yaptım. 6€ ortalamanın altında bir kahvaltı ücreti ve yeterli içeriğe sahip olduğunu söyleyebilirim. Buna karşın daha sonra yaptığım kahvaltılardaki gibi açık büfe değildi.

Saat 7:00 civarında otelden ayrıldım ve bisikletimi yüklemeye başladım. Daha önceden çadırımı ve matımı bisikletime bağlama tecrübesine sahip olmadığım icin bir süre doğru yükleme şeklini bulmak için uğraştım ve sonunda buldum.

Fotoğraf: Bisikletim yüklendi ve yola hazır

Yola çıkarken bugün içerisinde kaç kilometre yapacağıma ilişkin henüz karar vermemiştim. Öyle ki, Linz'e kadar olan yol yaklaşık 100 kilometreydi; yani normal şartlarda planıma göre bir gün için uzun, iki gün için kısa sayılabilecek bir mesafedeydi. Ben de böylelikle ilk gün nerede duracağıma yolda karar vermenin daha uygun olacağını düşünerek yola çıktım. Yorulursam 60 kilometre uzaktaki Aschach an der Donau'da, yorulmazsam Linz'de mola verecektim. Böylelikle Linz yazan tüm tabelaları takip etmeye başladım.

Fotoğraf: Passau'dan ayrılmadan hemen önce, üç suyun birleştiği Dreiflusseck yakınlarında


Passau'dan çıkar çıkmaz bir anne ve iki çocuğundan oluşan bisikletli konvoyuna denk geldim (daha sonradan böylelerini çok görecektim). Ne kadar şaşırdığımı anlatamam, o kadar hoşuma gitmişti ki. Bir müddet aynı ritimde beraber pedalladıktan sonra kendilerini geçtim. (Linz'de tekrar görecektim kendilerini.)

Donauradweg bir süre araba yolu ile paralel gittikten sonra bir noktada ana yoldan ayrılmaya ve Tuna nehri boyunca kendi yolunu çizmeye başladı. Artık yol sessizleşmişti, sadece tekerleğimin ve nehirdeki suyun sesinden başka bir ses duymuyordum. E tabi bir de, karşı yönden gelen bisikletlilerin selamlarından başka...

Tuna nehri üzerinde farklı noktalarda elektrik santralleri bulunuyor. Söz konusu santraller civardaki köylerin elektriğini üretmeyi üstlenmiş durumdalar. Jochenstein'da da bir tane elektrik santrali bulunuyor. Santral bisiklet yolunun yakınında olduğundan birkaç priz de bisikletlilerin kullanımı için yolun kenarına getirilmiş. Elektrikli bisikletlerin ve elektronik cihazların, cep telefonların şarj edilmesi için kullanılabilen prizlerin kullanımı tamamen ücretsiz. Böylelikle siz mola verip karnınızı doyururken demir atınız ya da telefonunuz da şarjını tamamlayabiliyor.
Fotoğraf: Ücretsiz elektrik istasyonu (Jochenstein)

Fotoğraf: Jochenstein'a adını veren taş

Donauradweg üzerinde yol boyunca neredeyse hiç haritaya bakma ihtiyacı duymadım. Bunun sebebi, her yerde bisiklet yolları için tabelaların ve her türlü yönlendirmenin bulunması. Öyle ki, güzelim memleketimizde otomobiller için yerleştirilen tabelalardan daha fazlası, daha anlaşılır bir biçimde bisiklet yollarında bulunuyor. Hangi yönde varacağınız noktaya kaç kilometreniz kalmış, görebiliyorsunuz. Ben, yol boyunca R1'i (Eurovelo 6'yı) takip ettim.

Fotoğraf: Yol boyunca yardımcı olan tabelalar

Passau'dan ayrıldıktan hemen sonra sol tarafınız Almanya, sağ tarafınız ise Avusturya olacak şekilde ilerlemeye başlıyorsunuz. Bu durum bu şekilde 25 kilometre -belki daha fazla da olabilir- devam ediyor. Nehrin karşı kıyısına geçmek içinse maalesef pek köprüye denk gelemiyorsunuz. Bunun yerine düzenli aralıklarla, 3-4 kilometrede bir, iskeleler bulunuyor. Bu iskelelere yanaşan ve bisikletinizi sürerek üzerine binebileceğiniz botlar yerine göre 1-2 euro karşılığında sizi karşı kıyıya kadar atıyor. İskelede bot yok diye üzülmeye gerek yok, kenarda duran zili iki-üç kez çaldığınızda bot bir yerlerden çıkıp hemen geliyor yanınıza.

Fotoğraf: Bisikletle binebileceğiniz botların yanaştığı iskele 

Nehrin iki tarafında da bisiklet yolu olmasından ötürü çoğu zaman "acaba karşısı daha güzel mi?", "kaçırdığım birşeyler var mı?" diye sorup duruyorsunuz kendinize. Bu nedenle yolun size neler getireceği birazcık şansınıza ve verdiğiniz kararlara bağlı. Ancak bu güzel birşey, çünkü Tuna nehrinde bir tur daha yapma ve farklı yerler görme imkanınız var.

Passau'dan ayrılıp yaklaşık 40 kilometre yol katettikten sonra Schlögen yakınlarında karnımın iyiden iyiye acıktığını hissettim ve karnımı doyurmak için fırsat kollamaya başladım. Derken Schlögen'de güzel bir restoran gördüm ve karşı kıyıya geçme kararı aldım. Tabii ki botlar da oradaydı.

Fotoğraf: Nehrin karşısına geçmenize yardımcı olan botlardan biri

Fotoğraf: Bisikletim de bota bindi tabii ki
Karnımı Schlögen'de doyurduktan sonra bu sefer nehrin güney kıyısından sürmeye devam ettim. Nehrin iki yakasındaki yol kalitesinin de aynı ve üst seviyede olduğunu doğrulamış oldum böylelikle. 

Fotoğraf: Nehrin güney yakasına ilk geçişim
Yolun Schlögen'den sonraki kısmının yeşilin çok daha koyu tonlarını size sunduğunu söyleyebilirim. Yolun Linz'e kadar olan kısmında gördüğüm kadar sık yeşili turun geri kalanında görmediğimi düşünüyorum. Çok huzurlu bir etaptı doğrusu.

Aschach'a yaklaşırken ciddi bir yağmura yakalandım. Aslına bakarsak, serinlik gerçekten iyi gelmişti. Bir süredir 25 kilometre ortalama hızın üzerinde seyrettiğimden bir miktar hararet yapmıştım. Yağmur ise serinlememe yardımcı olmuştu. Rüzgar olmadığı için de üşütmemişti.

Aschach'a girdiğimde hem biraz dinlenmek için, hem de içecek tedarik etmek amacıyla ilçe merkezinde market aramaya başladım. Yeri gelmişken söyleyeyim. Avusturya'da Billa ve Spar bizim BİM ve Şok'lar gibi, her yerde mevcutlar. Uygun fiyatlı ve genelde aradığınızı bulabildiğiniz, süprizlerle karşılaşmadığınız alışveriş zincirleri bunlar. Spar bir kalite daha yukarıda gibi geldi bana. Kendisi Almanya'da da faaliyet gösteriyor. Ben tabelasını gördüğüm her yerde genelde durup su/içecek/gofret almaya özen gösterdim. Bir yerden sonra tabelasını gördüğünüz her yerde yoldan çıkmaya başlıyorsunuz zaten. Logoları da vereyim, göz aşinalığınız olsun.

Marketten aldığım gofret ve içeceği tükettikten ve suyumu tazeledikten sonra Linz'e doğru kalan 28 kilometremi de katetmek için tekrar yola çıkıyorum. Bir müddet daha güneydeki yoldan devam ettikten sonra karşılaştığım bir amca bana yolun ileride bozulacağını, bir şekilde kuzeye geçmemin mantıklı olduğunu söyledi. Karşıya geçmenin yolunu ararken amcanın neden öyle söylediğini öğrendim. Yolun güney tarafında bisiklet yolu iyileştirilmesi ve balıkların yumurtlayabilmesi için mekan oluşturulması amacıyla büyük bir rehabilitasyon çalışması başlatılmış. Yol buralarda birazcık bozulmaya başlamıştı ki, karşıya geçmenin bir yolunu buldum. Drahtseilbrücke! 3€'ya karşıya geçebiliyorsunuz.



Fotoğraflar: Ottensheim - Ufer arasında çalışan, dizel motor ve çelik halatlar ile kontrol edilen katamaran yüzer köprü

Yaklaşık 1 saat sonunda R1 yolunu takip ederek Linz'e vardım. Linz'e kadar olan kısmı kalabalık bir kafile ile birlikte sürdüm, kısa muhabbetler eşliğinde. Bu arada Linz'e birkaç kilometre kala yol bir miktar içeri/dışarı geçiyor; bu nedenle dikkatle bisiklet yolu tabelalarını takip etmek zorundasınız. Dalgınlıkla kaçırırsanız geri dönmeniz gerekebilir.

Akşam çok geç olmadan vardığım için otele yerleşip hızlıca bir duştan sonra halen insanlar dışarıdayken Linz'i gezme fırsatı bulabildim. Gezi sonunda da güzel bir İtalyan restoranında lezzetli bir makarna ile kendimi ödüllendirdim.

Kaldığım otel ile alakalı bilgi de vereyim: Hotel zum schwarzen Bären isimli otelde kaldım. Şehrin tam merkezinde, her yere yakın bir oteldi ve çok temizdi. Fiyatları ortalamanın üzerinde olsa da özellikle kahvaltısının gayet doyurucu olduğunu, bisikletinizi saklamak için garajları olduğunu ve gayet güleryüzlü personele sahip olduğunu söyleyebilirim.

Video: Passau - Viyana Bisiklet turu 1. gün


Son olarak, mapmyride kaydımı da sizler ile paylaşayım:


MapMyRide Kaydı - Passau - Linz

Turun ikinci gününe ait günlük yazısında görüşmek üzere...




2 Eylül 2015 Çarşamba

Uçak ile Bisiklet Taşımak

Giriş

Tuna Nehri Boyunca yapmayı planladığım bisiklet turunun bana kalırsa en önemli kilometre taşlarından birisi bisikleti sağ salim Almanya'ya kadar götürmekti. Ne de olsa bisikletin üzerine bindikten sonra kilometreler devrilirdi, ancak bisiklet uçak ile nasıl taşınırdı, bu tamamen yabancı olduğum bir konuydu.

Konu ile ilgili Türk Hava Yolları web sayfasında, İngilizce, Almanca, Türkçe blog ve gezi sayfalarında uzun uzun araştırmalar yaptım. Türk Hava Yolları'nın çağrı merkezini de aradım ve yetmedi, Havalimanına gidip direkt check-in kontuarından bilgi aldım. Birilerinin işine yaraması amacıyla da bu sayfada derlemek istedim.

Öncelikle, internette yerli pek kaynak olmamakla birlikte epeyce yazılmış yazı mevcut. Bu yazıların içeriğine baktığımızda genelde detaylı bilgi bulunmuyor, daha çok insanlar başlarına gelmiş kötü olayları paylaşmışlar. Çizilmiş/kırılmış kadrolar, kayıp parçalar, eğrilmiş jantlar ve daha niceleri... Yazının bu kısmı moralinizi bozmasın lütfen, okumaya devam ediniz.

İşlemlerin nasıl gerçekleştiğine ilişkin bilgileri vermeye başlamadan önce şunu da söylemeliyim ki, havayolu şirketlerinin kendi çalışanları dahi bisiklet hangi şartlarda taşınır, ücreti nedir gibi konularda bilgi sahibi değiller. Çağrı merkezindeki çalışanlar direkt bisikletin ağırlığını sorup kilogram başına 7€ alınacağını söyleyip 20 kiloluk paketin 140€ edeceğini söylüyorlar. Bu konudaki en bilgi sahibi kişiler, check-in kontuarındaki çalışanlar ve onların supervisor'ları...

Ben, tur başlangıç noktama Türk Hava Yolları ile uçtuğumdan örneklerimi bu havayolu üzerinden vereceğim, lakin çoğu havayolu da benzer kurallar/fiyatlar uyguluyor.

Öncelikle THY Bagaj Kuralları sayfasında spor aletlerine ilişkin bölümde bisikletlerin spor malzemeleri kategorisinde olduğu belirtiliyor. Uçacağınız lokasyona göre ne kadar ödeyeceğinizi net bir şekilde buradan öğrenebiliyorsunuz. Bu sayfaya göre Istanbul - Münih uçuşu için bisikletime 30€ ödeyeceğimi öğreniyorum.

Nasıl Paketlemeli

Bisikleti bagaja olduğu gibi veremiyoruz haliyle, kapalı ve dağılmayacak bir paket halinde vermek gerekli. Bunun birkaç yolu var: birincisi, bisiklet taşıma çantası satın almak, ki bu maliyetinden ötürü tavsiye etmekte güçlük çekeceğim bir yöntem. Fiyatları 150€'lardan başlayan bisiklet çantalarını kullandığınız durumda bisikletin sağlıklı bir şekilde indiğiniz yere varacağını garanti edebilirsiniz belki; ancak gittiğiniz noktada tura başlayacaksanız o pahalı kutuyu ne yapacağınız sorusu sizi bekliyor olacak.

İkinci bir yöntem, benim kullandığım yöntem: bir yerel bisikletçiye gidip kadronuza uygun boyda bir karton bisiklet kutusu istersiniz ve bisikletinizi parçalarına ayırıp bu kutuya yerleştirirsiniz. Bu kutuların içerisinde sıfır bisikletlere ait polistiren köpükler de olduğundan kadronuzu bunlarla kaplayabilir ve zarar görmesini engelleyebilirsiniz. Çoğu durumda ön tekeri, pedalları çıkarıp gidonu yan çevirmeniz, seleyi de sonuna kadar indirmeniz yeterli olabilir. Bununla birlikte, benim gibi bir şehir bisikletine sahipseniz çok büyük ihtimalle arka tekeri, gidonu ve seleyi de sökmek durumunda kalacaksınız.

Bu yöntemde en önemli hususlardan birisi, bisikletçiden bisikletinizin boyutuna uygun bir kutu istemek. 28 inçlik bir bisiklet için 26 inç bisiklet kutusu talep ettiğinizde oldukça zorlanabilirsiniz. Bir diğer husus ise, dağıttığınız parçaları kutuya koyarken onları birbirine sabitlemek. Bu sayede kutu bir şekilde dağılsa dahi parçalar birbirlerine bağlı olduklarından dağılmayacak/kaybolmayacaktır. Ben bağlamak için plastik kelepçeler kullandım, alternatif olarak koli bandı da kullanılabilir. Son olarak, check-in kontuarına gelmeden koliyi sıkı sıkıya koli bandıyla sarmamanızı tavsiye ederim, zira kontrol esnasında kutuyu açtırabilirler, ya da kutu içerisindeki boşluklara birşeyler yerleştirmek isteyebilirsiniz -örneğin uyku tulumu, kask, ufak tefek çantalar-. Bu nedenle yanınızda koli bandı bulundurun. Bu arada paketin üzerine mutlaka adınızı, soyadınızı silinmeyen bir kalemle de yazın.

Son olarak kullanılan yöntem ise havaalanında bisikleti parçalarına ayırıp streç film ile kaplamak. Evet, yanlış duymadınız; bu yöntemi kullanan insanlar var ve hatta daha sağlıklı olduğunu söylüyorlar. Şekilden bisiklet olduğu anlaşıldığından ve biçimsiz olduğundan daha dikkatli taşındığı ve uçak içerisinde daha güzel sabitlendiği belirtiliyor.

Ne kadar özenseniz de havacılık için ne derler, bilirsiniz: "There is no safe packaging on aviation" Yani tüm özeninize ve dikkatinize rağmen bisikletiniz hasar alabilir, ancak bu konunun bisiklet için değil, tüm malzemelerimiz için geçerli olduğunu unutmayın.

Fotoğraf 1: Bisikletim ve diğer yüklerimle kontuar önünde...

Demontaj ve paketleme ile ilgili ihtiyacınız olabilecek malzemeleri yazmaya çalışayım:
  1. Pedallar için 15 anahtarı, (sol taraftaki pedal normalin tersi yönünde (saat yönünde) sökülür, unutmayın)
  2. Gidon için alyan anahtarı seti
  3. Koli Bandı
  4. Bolca Polistiren köpük (genelde kutudan çıkar)
  5. Plastik Kelepçe (malzemeleri birbirine sabitlemek için)
  6. Yankeski (indiğinizde plastik kelepçeleri sökmek için) 
Buradaki linkte de ek bilgiler mevcuttur. Okumanızı tavsiye ederim.

Ödeme ve Teslim Etme

Benim aklımdaki en önemli soru "e ücret 30€ da, bunu nerede ödüyoruz?" olmuştu. Olayın akışını kısaca size anlatayım.
1. Yolcu kontuara bagajları ile birlikte gider. (Mümkünse uçuştan 2,5-3 saat önce terminalde olmaya bakın)
2. Kontuar'da normal olarak alınabilecek bagajlar varsa etiketlenir, alınır. Bisiklet ise uçağa yük bilgisinin ulaştırılabilmesi için tartılır, ardından kontuardaki görevli tarafından "Excess baggage" formu düzenlenir. (Bu formda "bisiklet/bike" ibaresinin bulunduğuna emin olun.)
3. Alınan form ile THY satış gişesine gidilir. Excess Baggage kuyruğundan numara alınır (İstanbul Atatürk Havalimanında vardı, başka bir yerde olmayabilir) sıra gelince bisiklet ücreti ödenir.
4. Buradan alınan ödeme dekontu ile check-in yapılan kontuara geri dönülür, yeniden sıraya girmenize gerek yoktur.
5. Bisiklet kutunuzun üzerine bagaj etiketleri ve bisiklet olduğuna ilişkin etiketler yapıştırılır.
6. Son olarak bisiklet kutusu "büyük bagajlar/bulky luggages" bölümüne teslim edilir. Atatürk Havalimanı'nda bu A kontuar sırasındaki asansör benzeri bir arabadır. Başka havalimanlarında bu iş için bölümler vardır. Bu noktalara direkt teslim edebilirsiniz.


Fotoğraf 2: Havaalanındaki "Büyük Bagajlar" işareti


İşte, tam da bu noktada üzerinizden bir yük kalktığını farkedersiniz. Terminali rahat rahat gezme vakti gelmiştir.

Teslim Alma

"E peki, bisikleti teslim ettik, nereden teslim alacağız?" sorusu da uçaktan inince aklımı kurcalıyordu. Bu sorunun cevabı oldukça basit: Görevliler bagajların dağıtıldığı konveyörlerin oraya kendileri getiriyorlar. Açıkçası Münih'e indiğimde bisiklet benden ve diğer bagajlarımdan önce çoktan gelmiş, beni bekliyorlardı. 

Fotoğraf 3: Bisikletim ve diğer yolcuların büyük bagajları biz pasaporttan geçmeden gelmişlerdi