6 Mayıs 2015 Çarşamba

İstanbul Bisiklet Gezisi Notları

Geçtiğimiz pazar günü, yani 3 Mayıs 2015 tarihinde çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı İstanbul: Cumhurbaşkanlığı 51. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, İstanbul etabı. Söz konusu etkinlikle beraber İstanbullular da bisikletlerine atladılar ve boğaz köprüsünden geçiş de dahil olmak üzere güzergahın bir kısmında bisikletlerini sürdüler.

Söz konusu etkinliğe ben de katıldım. Dilerseniz sizlerle deneyimimi paylaşayım. Yazının alt kısmında özet bir videoya da ulaşabilirsiniz.

Öncelikle güzergah Çamlıca Boğaz köprüsü katılımından başlayıp köprüden geçerek Barbaros Bulvarı'ndan aşağıya inilip Beşiktaş'tan geçerek Eminönü'nde son bulacak şekilde tasarlanmıştı. Düşünüldüğünde etkinlik yaklaşık olarak 10 km'lik bir parkurda gerçekleşmiş oldu.

Etkinlik alanına gidiş için İstanbul'un farklı konumlarından İETT otobüsleri kaldırıldı. Çok faydalı olan bu hizmetin tek eksik yanı saat 07:00'da kalkacağı söylenen araçların 08:00'da kalkması oldu. Pazar günü sırf bu otobüslere binmek için insanlar 5:45'te kalkmışlardı ve beklemek elbette canlarını sıktı, ben de dahil olmak üzere. 08:00 denseydi en azından insanlar uykularını alırlardı.

Gezinin başlaması için Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu yarışmacılarının başlangıç noktasını geçmesi beklendi, geçtiğimiz sene olduğu gibi. Saat yaklaşık 10:15'te geçmesi planlanan yarışmacılar tam vaktinde geçişini tamamladılar.

Şekil: Gezi Parkuru

Geçişin hemen ardından İstanbullular da köprü geçişi için pedallamaya başladılar. Beklendiği üzere hemen herkes köprü üzerine geldiğinde bu fırsatı değerlendirerek fotoğraf çekmek için kenarlara dizildiler. Gerçekten renkli bir görüntüydü.

Yol boyunca yönlendirmeler çok iyiydi, herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Halkın da destek olması, geçenleri alkışlaması pek bir keyifliydi.

Gezi sonunda ise katılan herkese kayıt olup olmadığı sorulmaksızın sandviç ve meyve suyu ikram edilmesi gerçekten hoş oldu.

Gezi parkurunun bitiş noktası aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Bisiklet  Turu parkuru üzerinde olmasından ötürü geziyi bitiren bisikletseverler bir yandan sandviçlerini yerlerken diğer yandan yarışçıları izleyebildiler.


Video: Gezi Özeti


2 Mayıs 2015 Cumartesi

İstanbul Bisiklet Gezisi

51. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu bir yandan devam ediyorken, turun İstanbul ayağında İstanbullu bisikletseverler için de bir etkinlik düzenlendi.

Eski Kısıklı caddesinde, Papyon oto pazarı arkasındaki Mabeyin Restaurant yanında bulunan İETT garajından başlayacak olan etkinlik Türkiye Bisiklet Turu yarışçıları Boğaziçi Köprüsünü geçer geçmez start alacak ve aşağıdaki güzergah üzerinde gerçekleştirilecektir.

Şekil: Gezi güzerhahı

Katılımın 5000 kişi ile sınırlandırıldığı etkinlik için kayıtlar ücretsiz, ancak en geç 2 Mayıs cumartesi günü sırt numaralarının Spor AŞ Genel Müdürlüğünden ya da Göztepe parkından alınması gerektiği belirtilmiş. Buna karşın şahsen, sırt numarası olmayanların etkinliğe girmelerinin engelleneceğini düşünmüyorum.

Etkinlik alanına ulaşım için otobüs seferleri de konulmuş: 07:00' da Bakırköy Özgürlük Meydanı'ndan, 07:15' de Taksim Divan Oteli önünden ve 07:30' da Kadıköy Haldun Taner Sahnesi önünden hareket edecek otobüsler etkinlik için ayarlanmış.

Bu tarz etkinliklerin tamamında olduğu gibi, kask takmak da zorunlu kılınan unsurlardan.

Daha detaylı bilgi için:

12 Nisan 2015 Pazar

Cyclist Türkiye Yayın Hayatına Merhaba Dedi...

Uzun zamandır Türkiye'de Türkçe içerik ile yayınlanan, yalnızca bisiklet ve bisikletçilik ile alakalı ve kaliteli içeriğe sahip bir dergi bulunmamaktaydı. Bu durum geçtiğimiz haftalarda değişti.

İngiltere'de dolaşırken kitapçılarda ve gazete büfelerinde gördüğüm ve özenerek elime aldığım bir dergi olan Cyclist Magazine Türkiye'de yayın hayatına merhaba dedi.



Nisan ayında ikinci sayısını çıkartmış olan Cyclist Türkiye içerik olarak epeyce dolu ve bisiklet severleri oldukça tatmin edici nitelikte. İçindekiler sayfasına baktığımızda tur güncesinden röportajlara, beslenme ile ilgili konulardan teknik bilgilere, bir bisikletçinin cevap aradığı tüm konularda içerik görmekteyiz. Özellikle yarışçılar için tasarlanmayıp; şehir hayatında ve uzun turlarda bisiklet kullanan insanlar da düşünülmüş bir dergi; bu sebeple epeyce başarılı olacağına eminim.

9,50 TL'lik bir etiket ile satışa sunulan Cyclist Türkiye'ye abone olmak için 95 TL vermeniz yeterli; böylece 10 sayı fiyatına 12 sayı alabiliyorsunuz. İçeriğe bakıldığında gayet makul bir fiyatlandırma stratejisi güdüldüğü açık görünüyor.

Reklam oranına gelince, bu tarz dergilerde genellikle bire bir oranda reklam verilir. Belki çıkanlar ilk sayılar olduğundandır, bilemem ama bire bir oranından biraz daha aşağıda bir reklam oranına sahip gibi geldi bana. Dolayısı ile içeriğin reklamlardan ziyade faydalı bilgilerden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Bunun haricinde derginin web sayfası ile sosyal paylaşım hesapları da mevcut. Bloglarında ise herkesin ihtiyaç duyabileceği pratik ve faydalı bilgiler bulunmakta. Daha ayrıntılı bilgi edinmek için http://www.cyclistmag.com.tr/ adresi ziyaret edilebilir.

Editörlerine ve destekçilerine çıktıkları yolda başarılar dilerim.

24 Şubat 2015 Salı

Eurasia Motobike 2015 Motorsiklet ve Bisiklet Fuarı

Eurasia Motobike Expo 2015 Motorsiklet fuarı 26 Şubat - 1 Mart tarihleri arasında geçen sene olduğu gibi bu sene de Yeşilköy'de bulunan İstanbul Fuar Merkezi'nde gerçekleştirilecek.



Motorsiklet ekipmanlarının da bulunduğu fuarın bizi ilgilendiren kısmı tabii ki bisiklet kısmı. Fuar, dünyaca ünlü bisiklet markalarının açtığı standlar bir yana dursun, ülkemizde ve yurtdışında faaliyet gösteren bisiklet ile ilgili Sosyal Toplum Kuruluşlarının, derneklerin ve vakıfların da standlarına ev sahipliği yapacak.

Geçen sene bir hayli renkli geçen fuar ile alakalı bloğumda bir köşe ayırmıştım. (Bkz: Eurasia Moto Bike Fuarı Kapılarını Açtı) Bakalım bu sene bu görkemli fuar bizlere neler sunacak.

Bilet fiyatlarına hemen değinelim: Haftaiçi 15 TL olan giriş ücreti haftasonu 25 TL oluyor. Ziyaret saatleri ise aşağıdaki gibi:
  • Perşembe: 13:00 - 20:00
  • Cuma: 10:00 - 20:00
  • Cumartesi: 10:00 - 20:00
  • Pazar: 10:00 - 19:00
Fuar ziyaretini gerçekleştirdikten sonra yine bu sayfalarda sizler ile fuarda bizleri nelerin beklediğini paylaşacağım. O zamana dek, görüşmek üzere.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Londra'da Bisiklet Kiralama ve Bisikletin Şehir Hayatındaki Konumu

Londra'da Bisiklet Kiralama ve Bisikletin Şehir Hayatındaki Konumu

Geçtiğimiz günlerde iş sebebiyle Londra'ya seyahat gerçekleştirmiştim. Boş zaman bulduğum bir aralıkta daha önceden istediğim, ancak zaman darlığından kiralayamadığım, Londra belediyesine ait bisikletlerden kiralamaya karar verdim. Bu yazı ile de sizlere kısaca kiralama sisteminden, kiralanan bisikletlerden, kiralama sisteminin nasıl gerçekleştiğinden ve bisiklet kültüründen bahsederek tecrübemi aktarmayı hedefliyorum.

Sistem

Öncelikle sistem, Londra'daki ana toplu ulaşım otoritesi olan Tfl (Transport for London) tarafından işletiliyor; ismi de sistemin ana sponsorlarından olan bankanın adı ile anılıyor: Barclays Cycle Hire. Sistemin öncelikli hedefi sokaktaki araçlardan ve metro üzerinden trafiği çekerek insanları ulaşmak istedikleri yere ulaştırmak. Sistem tam da bu noktada bizdeki kiralama sistemlerinden ayrışıyor. Bizde bisiklet kiralama daha çok sahil boyunda turistik gezinme amaçlı düşünülürken Londra'da sistemin birincil amacı şehir içindeki ulaşımı sağlamak. Motivasyon bu olunca halk da ciddi bir biçimde sistemi kullanıyor.


Şekil 1: Şehir genelinde bolca görülen Barclays Cycle Hire logosu


Kiralama mantığı bisiklet üzerinden değil de belli bir zaman periyodu içerisinde sistemi kullanma hakkı üzerinden hesap ediliyor. Ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım:

Sistemi kullanmaya karar verdiğinizde aslında satın aldığınız şey bir abonelik. Günlük, haftalık, aylık  ya da yıllık bir abonelik satın alarak abone olduğunuz zaman içerisinde sınırsız erişim hakkı elde ediyorsunuz. Sınırsız dedim ancak, tek bir kural var: Herhangi bir kullanımınız yarım saati aşkın olmayacak.

Söz konusu kural aslında bisikletin kullanım amacının kesinlikle ulaşım olduğunu ispatlar nitelikte. Düşünüldüğünde, 30 dakika ortalama bir bisiklet kullanıcısının Londra içerisinde istediği yere ulaşmasına fazlasıyla yeterli oluyor.

Bir bisikleti park ettikten sonra bir sonrakini alabilmek için 5 dakika geçmesini beklemek gerekiyor. Bu sebeple, eğer bisiklet ile uzun uzun gezmeyi planlıyorsanız kendinize yarım saatlik yollar belirleyip  arada 5'er dakika dinlenme molası vermek planınızı asla zorlamıyor.

Bisikletler

Sistemde bulunan bisikletlerin tamamı standart; mavi renkli, dinamo ve ışıklı, vitesli ve zilli bisikletler. Genelde hepsi bakımlılar; fren, vites ya da pedallar ile ilgili bir sıkıntı pek yaşamıyorsunuz. Yine de milyonlarca insanın kullandığı bu bisikletler zaman zaman arızalanabiliyorlar. Bu durumda kullanıcılar park istasyonundaki "bu bisiklet arızalıdır" butonuna basıp selesini de ters çeviriyorlar. Böylelikle hem sistem işleticileri, hem de diğer kullanıcılar söz konusu bisikletin arızalı olduğunu biliyorlar.


Fotoğraf 1: Barclays Cycle Hire sistemindeki bisikletler


Bisiklette kullanılan vites üç hızlı, Shimano marka, göbek içi tipi bir vites. Göbek içi vites olduğundan ötürü gayet performanslı ve sıkıntısız geçişler sağlıyor. Vites değişimini ise gidondan gerçekleştiriyorsunuz.


Fotoğraf 2: Bisiklet üstünde şehir turu başladı


Bisikletlerin ağırlıkları ise standart bisikletlere göre biraz daha fazla, ancak Londra genel olarak düz bir şehir olduğundan konfor açısından sıkıntı yaşamıyorsunuz. Konfor demişken, selelerin gayet rahat olduğunu söyleyebilirim. Yalnızca boyunuza uygun bir biçimde ayarlamanız yeterli oluyor.

Kiralama İşlemi ve Ücretler

Kiralamanın günlük veya yıllık yapılabildiğini söylemiştim. Eğer Londra'da benim gibi az bir vakit geçirecekseniz günlük kiralama gayet mantıklı. Bunun için yapmanız gereken tek şey bir park istasyonuna gidip orada bulunan bilgisayarlar ile etkileşime geçmek. Bu noktada bilgisayarların çoklu dil desteği olduğunu ve Türkçe'nin de desteklenen diller arasında olduğunu belirtmem gerekir.



Fotoğraflar 3 & 4: Kiralama istasyonu bilgisayarı

Bilgisayarın ekranından "bisiklet kiralamak istiyorum" seçeneğini seçtikten sonra bilgisayar sizden kredi kartınızı yerleştirmenizi istiyor. Kredi kartınız bu aşamadan sonra sistemde sizi tanımlamak için kullanılıyor. İleride bu konuya tekrar değineceğim.

Günlük bisiklet erişimini seçtikten sonra kartınızdan £2 (yaklaşık 7,5 TL) çekiliyor. Bununla birlikte sisteme veya bisikletlere verebileceğiniz potansiyel zararlar için £200 (yaklaşık 750 TL) provizyon alınıyor. Ödeme yapıldığı anda 24 saatlik erişim hakkınız başlamış oluyor. Bu arada tek kart ile birden fazla bisiklet alabilmek de mümkün.


Fotoğraf 5: Kredi Kartı ile ödeme yapıldıktan sonra verilen fiş


Ödemenizi tamamladıktan sonra çıkış yapmayıp "şu an bir bisiklet almak istiyorum" diyorsunuz. Sistem tek bir bisiklet hakkınız varsa soru sormadan, daha fazla alma hakkınız varsa kaç bisiklet alacağınızı sorarak size fiş veriyor. Fiş üzerinde 5 haneli, yalnızca 1, 2 ve 3 rakamlarından oluşan numerik bir şifre oluyor. Yapmanız gereken tek şey istediğiniz bir bisikletin başına geçip bu fiş üzerindeki şifreyi tuşlamak. İstasyon ilgili bisikleti serbest bırakıyor ve ücretsiz yarım saatiniz başlıyor.


Fotoğraf 6: Belli olmasa da şifre girmek için kullanılan üç adet düğmenin üzerinde 1, 2 ve 3 rakamları yer alıyor.


Bisikleti park etmek ise almaktan çok daha kolay. Tek yapmanız gereken boş bir istasyon bulup bisikletin ön tekerini park istasyonuna doğru sürmek. Becerikli birisi iseniz hiç inmeden de sokmayı başarabiliyorsunuz. İstasyon bisikleti kilitlediğinde (ki bir iki saniyenizi almıyor)  arkanızı dönüp yürüyerek uzaklaşabilirsiniz, başka hiçbir şey yapmaya gerek kalmıyor.

Bu durum aslında bana bir hayli garip geldi; benim gibi, günlük hayatta kendi bisikletini kullananlara da eminim öyle geliyordur. Hani biz normalde bisikletten inince hızlıca heybemizi söküp bisikletimizi zincirle kilitlemeye kalkarız ya; burada onu yapmadığımızdan dolayı "çok kolay oldu, kesin bir şey unuttum" fikri aklımızdan çıkmıyor.

Bu arada kimi zaman bisikleti park edecek kadar boş yer kalmamış da olabiliyor. Bu durumda derhal park istasyonundaki bilgisayarın başına gidip "park etmek istiyorum, ancak boş yer yok" seçeneğini seçiyorsunuz. Böylelikle sistem, size ücretini ödemeyeceğiniz bir 15 dakika hediye ediyor. Bununla birlikte yakındaki park istasyonlarının müsaitlik durumunu ve harita üzerinde konumunu da gösteriyor. Bu durum ile sık karşılaşılmıyor, karşılaşıldığında da genelde çok yakında başka bir istasyonda boş yer buluyorsunuz. Bu durum benim başıma Doğa Tarihi Müzesi girişinde denk gelmişti, müzenin diğer köşesine (300 metre ilerisi) gittiğimde ise yeterince yer mevcuttu.

Aboneliğiniz bitmeden, 24 saat içerisinde tekrar bisiklet almak istediğinizde ise aynı ilk seferindeki gibi kartınızı makinaya sokmanız isteniyor; ancak sistem sizin kartınızı tanıyıp hakkınızın olup olmadığını anladıktan sonra tekrar para düşmüyor, size doğrudan fiş veriyor.

Uzun dönem kalmayı planlayanlar ise £3 karşılığında (yaklaşık 10,5 TL) kredi kartı hesaplarının bağlı olduğu elektronik hızlı erişim anahtarı alabilirler. Böylelikle bilgisayara hiç uğramadan, doğrudan bisikletlerin bağlı olduğu istasyona anahtarlarını göstererek bisiklet yerinden çıkarılabilir, çok hızlı bir kiralama deneyimi yaşanabilir. 

Merak edenler olacaktır, 2015 Ocak itibariyle yıllık abonelik £90. Bu da günlük 25 pence'e (yaklaşık 87 kuruş) denk gelmekte. Bu haliyle doğum günü hediyesi olarak verilebilecek bir hediye gibi duruyor.

Londra'da Bisiklet Kültürü

Diğer avrupa şehirlerindeki gibi, Londra'da da bisikletlilerin önceliği mevcut. Bunu bir çok yerde görebiliyorsunuz. Bisiklet yolları çok az, ancak neredeyse tüm asfalt yollarda bisikletinizi koca bir şeridi kaplayacak şekilde kullanabilirsiniz. Aslında güvenli olan da bu; kaldırıma yakın gidince şöförler sizin ne yöne gideceğinizi, durup durmayacağınızı idrak edemiyorlar. Ancak şeritten gidince trafikteki araçlar sizi bisiklet gibi değil, dört tekerlekli araç gibi görüyorlar. Zaten çoğu zaman ortalama hızınız onlardan yukarıda oluyor.

Kavşaklarda ise daima bisikletler için arabaların önünde yer oluyor (yerde söz konusu alanın bisikletlilere ayrıldığına ilişkin işaretler var). Böylelikle trafikteki önceliğiniz pratik olarak da sizlere ispatlanmış oluyor.

Aslında belki de ilk sırada yazmalıydım, Londra'da trafik tersten akıyor ve bu duruma alışmak biraz zaman alıyor. Bu konuda çokça dikkatli olmak gerekli.

Son olarak, bisiklet kullanmanın yasak olduğu yerler de var. Bu yerler daha çok parklarda bulunuyor; insanların koşu yaptığı, çocukların gönüllerince dolaşarak eğlendiği parklara bisikletle giremiyorsunuz. Söz konusu yasağın bulunduğu alanların girişlerinde mutlaka  okunabilir bir şekilde "No Cycling" ya da "Cyclists Dismount!" yazılı oluyor, bu yazılara uyulduğu sürece sıkıntı olmayacaktır.

Toparlarsak...

Son olarak, Londra'da bisikletler aynı Avrupa şehirlerindeki gibi, ağırlıklı olarak ulaşım amacıyla kullanılıyor. Bisiklet kiralama sistemleri de turistik değil ulaşım odaklı işliyor ve siz de ulaşım amaçlı kullandığınız sürece ciddi tasarrufta bulunuyorsunuz. Metro ulaşımına günlük £7 vereceğinize £2 vererek her yere gidebileceğiniz, ulaşırken etrafı da görerek gezmiş olacağınız bir ulaşım yöntemini seçmek soğuk ve yağmurlu havalar dışında mantıklı olacaktır. Evet, Londra bir Amsterdam değil, bisiklet sevdası açısından, ancak kesinlikle bisikletli dostu bir şehir olduğunu söyleyebilirim.

Sorularınız olursa cevaplamaktan memnuniyet duyacağım.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Alanya - Kaş Turu 4. Gün - Beldibi Olimpos

3 Eylül sabahı, önceki günler olduğu gibi, erkenden uyanarak başladık güne. Geceden bisikletlerimizin bakımını yapmıştık, bu sebeple sabah bisikletlerimizi kısa bir kontrolden geçirdikten sonra Beldibi'ndeki otelimizi arkamızda bıraktık. Planımız aşağıdaki rotayı gün içerisinde (mümkünse öğle vaktini çok geçmeden) tamamlamaktı:


Şekil 1: Beldibi - Olimpos Rotası (MapMyRide Kayıtları makalenin sonundadır)


Düne kıyasla bomboştu haliyle sokaklar; sabahın köründe yalnızca otellere personel taşıyan servislere ve ekmek taşıyan araçlara rastladık. Hava pek bir keyifliydi.

Ana yola çıkmaktansa turizm yolu olarak tabir edilen, otellerin önünden geçen yoldan gitmeyi seçtik. Böylelikle Göynük'ün de içinden geçebilecektik. Ortalama hızımız düşük bir biçimde, daha çok geziyormuş gibi bu yolu aldık.

"İyi ki Göynük içerisinden geçmişiz" dedik kendi kendimize; zira Göynük'ün bu kadar güzel olduğunu tahmin etmiyorduk ikimiz de. Yeşillikler içerisinde bir yer tam olarak.Tam sabah koşusu yapmalık diye içimizden geçirirken yerli/yabancı birkaç koşucu gördük. Elimizden geldiğince hepsine selam vermeye çalıştık.

11 kilometre sonra Göynük'ten çıktığımızda Kemer'e doğru geldiğimizde iniş çıkışlar hafiften kendini göstermeye başlamıştı. Buradaki yokuşlar bisikletliyi yıldıracak yokuşlar değildi, lakin hızımızı düşürmeye başlamıştı. Tam bu noktalarda bir karar vermeye başlamamız gerekiyordu: kahvaltı için Kemer'e girecek miydik, yoksa daha ileride bir noktada mı kahvaltı yapacaktık?

Kemere giriş ve çıkış bariz bir zaman kaybına sebep olacaktı. Evet, sonuçta Kemer'de Marina'da kahvaltı fikri kulağa hoş geliyordu, yalnız ileride sıcak saatlerde yokuşlu coğrafyalarda kalmak pek hoş olmayacaktı. Dolayısı Kemer'e girmeyip şehir merkezi ayrımındaki benzin istasyonundan katı yakıtımızı (Maximus :) ) alıp yola devam ettik.

Kemer - Çamyuva arası çok fazla iniş çıkış sıkıntısı olmayan, daha çok iniş olan bir yol. Asfalt da kaliteli olunca gayet rahat bir biçimde Çamyuva'yı geçiyoruz. Ancak geçer geçmez bir rampa karşılıyor bizi. Daha sonra karşılaşacağımız rampalar ile kıyaslanamaz ancak yine de dik bir rampaydı diyebiliriz. Rampanın ardından hızlı bir biçimde Tekirova'ya inmiş oluyoruz. Yolun kenarında bulunan köy kahvaltısı tabelası bizi kaçınılmaz şekilde etkiliyor ve frenlere asılıp duruyoruz.

Bu arada belirtmem gerek; bu konuma yakın bir yerde Tahtalı Teleferik adında bir teleferik varmış. Yolda tabelaları bolca gördük ancak planımızda olmadığından ve yolun bize başka ne sunacağını bilmeden uğramadık. 725 metre rakıma çıkan teleferiğin üst kısmında bir sosyal tesis varmış. Araç ile de ulaşım mümkünmüş; belki teleferik ile çıkıp bisiklet ile inmek denenebilirdi. Kısmetse başka sefer artık.

Bisikletlerimizi ağaca yaslayıp çardağa yerleştiğimizde köy kahvaltısının hazır olmadığını -ve olamayacağını- öğrendiğimizde epey üzülüyoruz. Durduğumuz yer bir gözlemeci idi -Yüksel Gözleme-, dolayısı ile en azından gözleme yiyelim kalkalım dedik. Siparişi verdik ve yine booking.com'dan kalacak yer araştırmasına başladık. -Bazen ciddi ciddi düşünüyorum, booking.com olmadan önce bu işler nasıl yapılıyordu diye- Kalacak bir yer üzerinde karar kılamadığımız ve Olimpos'u bilmediğimiz için kalacak yere oraya varınca karar vermeyi uygun bulduk.

Karnımızı doyurduğumuz bu nokta 30. kilometreden hemen sonraydı; yolun yarısından fazlasını geçtik sanıyorduk, ancak yanılıyormuşuz. Geriye 26 küsür kilometre kalmış olmasına rağmen yol henüz başlamıştı.

Neden böyle diyorum? Tekirova'dan sonra uzun soluklu, ancak az eğimli bir yolda uzun süre sürüyorsunuz. O kadar çok uzun sürdük ki o eğimde, düz yolda gittiğinizi sanıyorsunuz bir yerden sonra; ancak bisikletinize ve yolun zeminine sövmeye başlıyorsunuz, iki pedal atıp bisikletin ciddi yavaşladığını görünce. Açık söyleyeyim; yokuş çıktığımızı anlamıyordum ve uzun bir süre bisikletimde bir sorun olduğunu düşündüm. Bir şekilde yavaşlıyordum; gereksiz bir sürtünme var gibiydi. Çok daha sonra anladık tırmandığımızı.

Yine bir noktadan sonra tırmanış oldukça sertleşmeye başlıyor. En sonunda "yeter" deyip atıyoruz bisikletleri kenara, %8 eğim  tabelasını gördükten sonra. Var olan son suyumuzu da tüketiyoruz ve dua ediyoruz bir sonraki su kaynağına veya markete mesafe olmaması için. 10 dakikalık bir molanın ardından kısa aralıklarla çıkıp duruyoruz. Dinlenerek çıkmamıza rağmen epey hırpalıyor bu yokuş bizi. Neyse ki 8. kilometrenin sonunda yolumuz biraz düzleşiyor da düzgün bir şekilde, bir iki kilometre sürebiliyoruz normal şekilde. Tabii ki çok geçmeden yine yokuşlar ile karşılaşıyoruz; ancak neyse ki öncekiler kadar acımasız değiller. Bu arada bir de hayrat buluyoruz. Birkaç yudum içtikten sonra ilk yaptığım şey konumu MapMyRide veritabanında etiketlemek oluyor; hiç olmazsa bizden sonra geçenler nerede su olduğunu bilsinler.

Yaklaşık on dakika su içtikten; başımızı, kollarımızı ve bacaklarımızı yıkadıktan sonra ancak kendimize geliyoruz. Ardından düşüyoruz tekrar yola. 5 kilometre boyunca hafif tırmanışlar eşliğinde 400 metre rakıma ulaşıyoruz. Çıralı ayrımını başta Olimpos ayrımı sanıyor, seviniyoruz. Ancak kavşakta bulunan minibüs şöförleri bizi Olimpos çıkışının biraz daha ileride olduğu konusunda uyarıyorlar. Biraz daha ilerisi, biraz daha yokuş anlamına geldiğinden başta üzülüyoruz; ancak birkaç ayrımın yüz metre ileride olduğunu görünce rahatlıyoruz.

Ayrımdan sonrası epey hızlı geçiyor; çünkü 11 kilometrede 400 metre rakımı düzenli iniyoruz. Bol miktarda viraj olduğundan ve yol dar olduğundan, karşıdan da araba geldiğinden düzgün ve kontrollü bir şekilde inmeye gayret ediyoruz. Özellikle Necati'nin bisikleti kontrolü kaybetmeye çok müsait bir bisiklet olduğundan elimizden geldiğince ortalama hızı 25 km/h civarında tutmaya çalışıyoruz. Aşağıya vardığımızda bakıyoruz ki jantlar alev gibi olmuş.

Kanyonun içerisinden geçerek vardığımız tarihi Olimpos bölgesine girdiğimizde ilk iş olarak kendimizi atacak bir oda aramaya başlıyoruz.  Müze girişine kadar sağlı sollu bir sürü pansiyon ve bungalov ev var. Birkaç tanesine fiyat sorduktan sonra en iyi teklifi aldığımız ve müzeye en yakın konumda olan Hasan's Pansiyon ile adambaşı 50 TL'ye yemek dahil anlaşıyoruz. Sağ olsunlar, antik bölgeye girişte de yardımcı olacaklarını söylüyorlar.

Yaklaşık 1.5 saatlik dinlenmeden sonra ahşap bungalovumuzdan başımızı çıkarıp Antik Kent'e doğru yürüyoruz. Özel ilgimden dolayı Antik Kenti detaylarına dikkat ederek geziyoruz. Ardından sahile ulaşıp kendimizi serin suya bırakıyoruz. Açıkçası antik bir kentin heybetinin önünde keyifle yüzeceğimi daha önce hiç hayal etmemiştim. Bütün o yorgunluktan sonra suyun gayet iyi geldiğini söyleyebilirim.




Fotoğraflar: Olimpos'tan bazı kareler

Başta da belirttiğim gibi, gün içerisinde yaklaşık 56 kilometrelik bir yol katettik. Teknik bir arıza yaşamadık; lastik de patlatmadık. Yol, su sıkıntısı olabilecek bir yoldu, dolayısı ile bu yoldan geçecek arkadaşlar varsa yanlarında bulunan su stoğunu arttırmalarını tavsiye edebilirim. Zemin olarak güzel bir etaptı, zeminden dolayı bir sıkıntı çekmiyorsunuz. Sürekli ağaçların arasından geçtiğinizden ötürü sıcakta gölge bir yer aramak istediğinizde de en yakın ağacın altına geçiyorsunuz.

Aşağıda verilen Hız ve Yükseklik grafiklerini inceleyebilirsiniz. 

Grafik: Beldibi - Tekirova Hız - Yükselti Grafiği

Grafik: Tekirova - Olimpos Hız - Yükselti Grafiği

MapMyRide Kayıtları:




7 Ekim 2014 Salı

Alanya - Kaş Turu 3. Gün - Side Beldibi

2 Eylül 2014 sabahı... Dünkü yolculuğun yorgunluğunu atmış, dinlenmiştik. Sıra erkenden kalkıp turun kilometre cinsinden en uzun etabını sürmeye gelmişti. Kalktık, odamızı boşalttık ve bisikletlerimizin başına geçerek son kontrollerimizi gerçekleştirdik. Otel sahipleri henüz uyanmamıştı; kalem kağıdı alıp güzel bir veda notu yazarak otelden ayrıldık.

Side çarşısından geçerken saat 6:30 civarındaydı. Henüz hiçbir dükkan açılmamış; ortalıkta yalnızca günlük süt dağıtan kamyonetler dolaşıyordu. Belki de Side'nin en sakin halini yaşayıp antik kente tırmandık ve yavaş yavaş ana yola çıkıp kilometreleri devirmeye başladık. Ana yola geldiğimizde 5 kilometreyi devirmiştik bile. Çok fazla eğim olmamasından dolayı yolun en azından %80'ini yüksek bir hızla katedebilecektik. Yine de buna güvenerek hızımızı çok arttırmadık.

Erken kalktığımız için kahvaltı yapacak bir yer de bulamadık. Açıkçası kahvaltıyı erken yapmayı amaçlamıyorduk da. Bir önceki gün olduğu gibi, sabahın en tatlı, serin saatlerinde olabildiğince kilometre devirerek ortada bir yerde kahvaltı yapmayı planlıyorduk. Ancak yolun ortası neresi olacaktı?

Birkaç gündür Antalya'nın içinde mi kalsak, yoksa şehir merkezini geçip daha ileride bir yerde, deniz kenarında mı konaklasak diye tartışıyorduk. Side'deki Şato Hotel'in işletmecilerinden Kayseri'li abimiz de bize "şehrin merkezinde ne yapacaksınız, şehirden bıkıp gelmediniz mi buralara?" deyince tartışmaya son nokta konuldu, Antalya'yı transit geçecektik. Bu konuyla beraber kahvaltı yapacağımız yer de belirlendi: Havalimanı karşısındaki Deepo Outlet Center'da kahvaltımızı yapacak, Antalya'yı ne kadar geçeceğimize de burada karar verecektik.

Yolun havalimanına kadar olan kısmında hafif sayılabilecek rampalar bulunuyor. Bunlar, yoldaki olağan rampalar ve sizi çok fazla yormuyor. Ancak yolun bu kısmındaki en büyük eksiklik, -gerçi coğrafyanın tamamında neredeyse bu sorun var ama- çeşme veya su bulunamaması. Bu sebeple gördüğümüz seçkin benzin istasyonlarında duraklayıp su içip stoklarımızı tazeliyoruz. Genelde 15 km'de bir 5'er dakikalık aralıklarla bu benzin istasyonlarında soluklanmak için mola veriyoruz. Yalnız ilginçtir; İstanbul'da neredeyse her benzin istasyonunda bulabildiğimiz sporcu içeceklerine -enerji içeceği değil- bu bölgede bir türlü rastlayamıyoruz. Hatta tur boyunca inada bindirip her girdiğimiz benzin istasyonunda özellikle bakıyoruz, ancak denk gelemiyoruz. Sanırım ürünün bölgedeki dağıtım stratejisi ile alakalı bir konu.

58 kilometrenin sonunda Antalya tabelasını görüyoruz ve önünde fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyoruz.




Söz konusu tabelalar aslında bize daha başka şeyler de ifade ediyordu. Kahvaltıya 7,5 kilometre, yani yaklaşık 20 dakika kalmıştı. Hava da ısınmaya başlamıştı, hemen hızlanıp kendimizi alışveriş merkezine atıverdik. Klimalı ortam bize cennet gibi geldi o an, sanırım tarif edemem. Kahvaltı da öyle, hele ki dünkü fiyaskodan sonra "kahvaltı böyle birşeymiş demek ki" dedik kendi kendimize.

Kahvaltımızı yaparken de bugünün son durağını belirledik: Beldibi'ne gidecektik. Bu kararı vermemiz ile birlikte rotamız aşağıdaki gibi şekillenmiş oldu:


Şekil: Yaklaşık 106 kilometrelik 3. gün rotamız

Yol Antalya çıkışına kadar dümdüz olmaya devam etti. Şehir içi zaten bir ovaya kurulmuş gibi, dümdüz. Battı-Çıktı'ları saymazsak 0 eğimli diyebilirim. Ancak şehir içinde bizi en çok zorlayan Antalya'lı şöförler oldu. Aslında şehir dışında da zaman zaman kendilerini gösterdi bu zat-ı muhteremler; zira 2 şerit yol boş olsa da emniyet şeridinden sürmek gibi bir alışkanlıkları var. Zaman zaman gereksiz sıkıştırıldık. Ancak şehir içinde bir tanesi bir kazaya sebep oldular. Normal yolda seyrederken park halindeki bir Transporter'ın sürücüsü arkasına bakmadan kapıyı açınca arkadaşım Necati duramadı ve kapıya çarparak yere düştü, açıkçası bisikleti ile yola savruldu. 2-3 metre arkasından geldiğim için ben şans eseri kaçabildim çarpmadan. Çok şükür ki arkamızda kalan trafik lambaları kırmızıydı ve yolda o an için başka araç bulunmuyordu. Verilmiş sadakamız varmış. Şöför abimiz binbir özür dileyerek helallik istedi; Necati o an için ciddi bir darbe almamış gibi gözüktüğünden "abi gelen ben değil de motorsiklet olsa olan sana olacaktı" demekle yetindi; helalleşip ayrıldık. Kazaya bağlı ağrıları ise daha sonradan kendini gösterecekti.

Antalya'nın çıkışında, artık şehre bağlı olan son mahallede BİM'e uğrayıp sıvı stoklarımızı doldurup şehirden ayrıldık. Artık buradan sonra Akdeniz'in ovalarında değil, tepelerinde dolaşıyor olacaktık. Yola çıkalı 87 kilometre olmuştu, yolun büyük kısmını geçmiş görünüyorduk ancak esas hırpalama potansiyeli olan yol karşımızda duruyordu. Şehirden çıkıp yokuşları tırmanmaya başladık. Lakin gezimizin devamında karşılaşacağımız rampaları göz önünde bulundurduğumuzda bu rampaların hiçbir şey olduğunu söyleyebilirim.

Antalya'nın çıkışından Beldibi'ne kadar yemyeşil ormanın içinden geçerek gidiyorsunuz. Belirtmem gerekir ki gidiş yönünde 3 adet orta uzunlukta tünel var. Görece yeni yapılmışlar, 2010 tarihliler. Bu tüneller gözümü Alanya çıkışındakiler kadar korkutmuyor açıkçası, zira yol dar olsa da trafik çok rahat. Bu sebeple gönül rahatlığı ile tünelde seyrediyoruz. Yalnız tünellerden bir tanesi -yanılmıyorsam ikincisi- yukarı doğru eğimli, düz gitmeyi beklerken o tırmanış hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan olur. Ancak her tünel peşinde bir miktar iniş getiriyor, bu sebeple tünellerden çıktığınızda müthiş rahatlıyorsunuz.

Şunu da belirtmem gerekir ki ters istikamette yalnızca bir tünel bulunuyor, onun da boyu epeyce kısa. Tünele girme konusunda çekinceleri olan bisikletliler ters istikamette sürmek kaydıyla yolun bu kısmını geçebilirler. Yalnız peşin söyleyeyim, bu tercihin maliyeti biraz daha fazla tırmanış olacaktır. Tüneller boşuna yapılmamış. :)

Son tünelden çıkıp da rampa aşağıya indiğimizde artık Beldibi'ne gelmiş bulunuyoruz. Belde içerisinde yaptığımız kısa bir turun ardından kalacağımız yeri seçip Booking.com'dan rezervasyonumuzu yapıyoruz. Bisikletimden indiğimde bir de farkediyorum ki lastiğim yerle bir olmuş. Tam bitiş noktamızda tekerim patlamış. Epey gülüyoruz. :) Akşam vakti, odamıza yerleştikten sonra bakım yaparken değiştirmek üzere bisikletimi kilitliyorum.

Çok az da Beldibi'nden bahsedeyim. Burası özellikle Rus asıllı turistlere hitap eden bir belde. Hemen her yerde Kiril alfabesi ile yazılmış tabelalar var. Zaten turistler de bu durumu hemen belli ediyorlar. İngiliz, Alman hemen hemen yok gibi. Bir de ilginçtir Felemenkler bulunuyordu. Güzel bir belde, yeşillikler içerisinde. İlçenin az ötesinde de epeyce lüks otel bulunmakta, oradaki ortamın Belde ile aynı olmadığını düşünüyorum; biraz fazla izole idi.

Evet sonuç olarak, bugünü 106 kilometre pedal çevirerek, 1 kaza yaparak, 1 kez lastiği patlatarak,
3 tünel geçerek, toplamda aktif olarak 5 saat 3 dakika bisiklet sürmek suretiyle tamamlıyoruz.
Maksimum hızımız 43.1 km/h ile Beldibi'ne yaklaşırken, ilk tünele girmeden hemen önce kayıt altına alınmış.

4. gün yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın. :)

MapMyRide Kayıtları:

Side - Antalya
Antalya - Beldibi