Side etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Side etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2014 Salı

Alanya - Kaş Turu 3. Gün - Side Beldibi

2 Eylül 2014 sabahı... Dünkü yolculuğun yorgunluğunu atmış, dinlenmiştik. Sıra erkenden kalkıp turun kilometre cinsinden en uzun etabını sürmeye gelmişti. Kalktık, odamızı boşalttık ve bisikletlerimizin başına geçerek son kontrollerimizi gerçekleştirdik. Otel sahipleri henüz uyanmamıştı; kalem kağıdı alıp güzel bir veda notu yazarak otelden ayrıldık.

Side çarşısından geçerken saat 6:30 civarındaydı. Henüz hiçbir dükkan açılmamış; ortalıkta yalnızca günlük süt dağıtan kamyonetler dolaşıyordu. Belki de Side'nin en sakin halini yaşayıp antik kente tırmandık ve yavaş yavaş ana yola çıkıp kilometreleri devirmeye başladık. Ana yola geldiğimizde 5 kilometreyi devirmiştik bile. Çok fazla eğim olmamasından dolayı yolun en azından %80'ini yüksek bir hızla katedebilecektik. Yine de buna güvenerek hızımızı çok arttırmadık.

Erken kalktığımız için kahvaltı yapacak bir yer de bulamadık. Açıkçası kahvaltıyı erken yapmayı amaçlamıyorduk da. Bir önceki gün olduğu gibi, sabahın en tatlı, serin saatlerinde olabildiğince kilometre devirerek ortada bir yerde kahvaltı yapmayı planlıyorduk. Ancak yolun ortası neresi olacaktı?

Birkaç gündür Antalya'nın içinde mi kalsak, yoksa şehir merkezini geçip daha ileride bir yerde, deniz kenarında mı konaklasak diye tartışıyorduk. Side'deki Şato Hotel'in işletmecilerinden Kayseri'li abimiz de bize "şehrin merkezinde ne yapacaksınız, şehirden bıkıp gelmediniz mi buralara?" deyince tartışmaya son nokta konuldu, Antalya'yı transit geçecektik. Bu konuyla beraber kahvaltı yapacağımız yer de belirlendi: Havalimanı karşısındaki Deepo Outlet Center'da kahvaltımızı yapacak, Antalya'yı ne kadar geçeceğimize de burada karar verecektik.

Yolun havalimanına kadar olan kısmında hafif sayılabilecek rampalar bulunuyor. Bunlar, yoldaki olağan rampalar ve sizi çok fazla yormuyor. Ancak yolun bu kısmındaki en büyük eksiklik, -gerçi coğrafyanın tamamında neredeyse bu sorun var ama- çeşme veya su bulunamaması. Bu sebeple gördüğümüz seçkin benzin istasyonlarında duraklayıp su içip stoklarımızı tazeliyoruz. Genelde 15 km'de bir 5'er dakikalık aralıklarla bu benzin istasyonlarında soluklanmak için mola veriyoruz. Yalnız ilginçtir; İstanbul'da neredeyse her benzin istasyonunda bulabildiğimiz sporcu içeceklerine -enerji içeceği değil- bu bölgede bir türlü rastlayamıyoruz. Hatta tur boyunca inada bindirip her girdiğimiz benzin istasyonunda özellikle bakıyoruz, ancak denk gelemiyoruz. Sanırım ürünün bölgedeki dağıtım stratejisi ile alakalı bir konu.

58 kilometrenin sonunda Antalya tabelasını görüyoruz ve önünde fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyoruz.




Söz konusu tabelalar aslında bize daha başka şeyler de ifade ediyordu. Kahvaltıya 7,5 kilometre, yani yaklaşık 20 dakika kalmıştı. Hava da ısınmaya başlamıştı, hemen hızlanıp kendimizi alışveriş merkezine atıverdik. Klimalı ortam bize cennet gibi geldi o an, sanırım tarif edemem. Kahvaltı da öyle, hele ki dünkü fiyaskodan sonra "kahvaltı böyle birşeymiş demek ki" dedik kendi kendimize.

Kahvaltımızı yaparken de bugünün son durağını belirledik: Beldibi'ne gidecektik. Bu kararı vermemiz ile birlikte rotamız aşağıdaki gibi şekillenmiş oldu:


Şekil: Yaklaşık 106 kilometrelik 3. gün rotamız

Yol Antalya çıkışına kadar dümdüz olmaya devam etti. Şehir içi zaten bir ovaya kurulmuş gibi, dümdüz. Battı-Çıktı'ları saymazsak 0 eğimli diyebilirim. Ancak şehir içinde bizi en çok zorlayan Antalya'lı şöförler oldu. Aslında şehir dışında da zaman zaman kendilerini gösterdi bu zat-ı muhteremler; zira 2 şerit yol boş olsa da emniyet şeridinden sürmek gibi bir alışkanlıkları var. Zaman zaman gereksiz sıkıştırıldık. Ancak şehir içinde bir tanesi bir kazaya sebep oldular. Normal yolda seyrederken park halindeki bir Transporter'ın sürücüsü arkasına bakmadan kapıyı açınca arkadaşım Necati duramadı ve kapıya çarparak yere düştü, açıkçası bisikleti ile yola savruldu. 2-3 metre arkasından geldiğim için ben şans eseri kaçabildim çarpmadan. Çok şükür ki arkamızda kalan trafik lambaları kırmızıydı ve yolda o an için başka araç bulunmuyordu. Verilmiş sadakamız varmış. Şöför abimiz binbir özür dileyerek helallik istedi; Necati o an için ciddi bir darbe almamış gibi gözüktüğünden "abi gelen ben değil de motorsiklet olsa olan sana olacaktı" demekle yetindi; helalleşip ayrıldık. Kazaya bağlı ağrıları ise daha sonradan kendini gösterecekti.

Antalya'nın çıkışında, artık şehre bağlı olan son mahallede BİM'e uğrayıp sıvı stoklarımızı doldurup şehirden ayrıldık. Artık buradan sonra Akdeniz'in ovalarında değil, tepelerinde dolaşıyor olacaktık. Yola çıkalı 87 kilometre olmuştu, yolun büyük kısmını geçmiş görünüyorduk ancak esas hırpalama potansiyeli olan yol karşımızda duruyordu. Şehirden çıkıp yokuşları tırmanmaya başladık. Lakin gezimizin devamında karşılaşacağımız rampaları göz önünde bulundurduğumuzda bu rampaların hiçbir şey olduğunu söyleyebilirim.

Antalya'nın çıkışından Beldibi'ne kadar yemyeşil ormanın içinden geçerek gidiyorsunuz. Belirtmem gerekir ki gidiş yönünde 3 adet orta uzunlukta tünel var. Görece yeni yapılmışlar, 2010 tarihliler. Bu tüneller gözümü Alanya çıkışındakiler kadar korkutmuyor açıkçası, zira yol dar olsa da trafik çok rahat. Bu sebeple gönül rahatlığı ile tünelde seyrediyoruz. Yalnız tünellerden bir tanesi -yanılmıyorsam ikincisi- yukarı doğru eğimli, düz gitmeyi beklerken o tırmanış hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan olur. Ancak her tünel peşinde bir miktar iniş getiriyor, bu sebeple tünellerden çıktığınızda müthiş rahatlıyorsunuz.

Şunu da belirtmem gerekir ki ters istikamette yalnızca bir tünel bulunuyor, onun da boyu epeyce kısa. Tünele girme konusunda çekinceleri olan bisikletliler ters istikamette sürmek kaydıyla yolun bu kısmını geçebilirler. Yalnız peşin söyleyeyim, bu tercihin maliyeti biraz daha fazla tırmanış olacaktır. Tüneller boşuna yapılmamış. :)

Son tünelden çıkıp da rampa aşağıya indiğimizde artık Beldibi'ne gelmiş bulunuyoruz. Belde içerisinde yaptığımız kısa bir turun ardından kalacağımız yeri seçip Booking.com'dan rezervasyonumuzu yapıyoruz. Bisikletimden indiğimde bir de farkediyorum ki lastiğim yerle bir olmuş. Tam bitiş noktamızda tekerim patlamış. Epey gülüyoruz. :) Akşam vakti, odamıza yerleştikten sonra bakım yaparken değiştirmek üzere bisikletimi kilitliyorum.

Çok az da Beldibi'nden bahsedeyim. Burası özellikle Rus asıllı turistlere hitap eden bir belde. Hemen her yerde Kiril alfabesi ile yazılmış tabelalar var. Zaten turistler de bu durumu hemen belli ediyorlar. İngiliz, Alman hemen hemen yok gibi. Bir de ilginçtir Felemenkler bulunuyordu. Güzel bir belde, yeşillikler içerisinde. İlçenin az ötesinde de epeyce lüks otel bulunmakta, oradaki ortamın Belde ile aynı olmadığını düşünüyorum; biraz fazla izole idi.

Evet sonuç olarak, bugünü 106 kilometre pedal çevirerek, 1 kaza yaparak, 1 kez lastiği patlatarak,
3 tünel geçerek, toplamda aktif olarak 5 saat 3 dakika bisiklet sürmek suretiyle tamamlıyoruz.
Maksimum hızımız 43.1 km/h ile Beldibi'ne yaklaşırken, ilk tünele girmeden hemen önce kayıt altına alınmış.

4. gün yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın. :)

MapMyRide Kayıtları:

Side - Antalya
Antalya - Beldibi

27 Eylül 2014 Cumartesi

Alanya - Kaş Turu 2. Gün - Alanya Side

Günlerden 1 Eylül 2014, pazartesi günü. "Turumuz ikinci gününde de bütün hızıyla devam ediyor" diyerek başlamak isterdim bu ikinci gün yazısına, ancak turun esas bugün başlayacağını söylemeliyim. Artık yola çıkıyoruz; geçtiğimiz bir noktadan tekrar geçmemek üzere.

İlk gün yazısında da belirttiğim üzere, önceki gün yol yorgunu olduğumuzdan kısa bir gezi ile başlamıştık turumuza. Çok değil, yaklaşık 17 km sürmüştük. İkinci günse öyle olmayacaktı.

Parkura kısaca göz atalım isterseniz:


Şekil 1: Alanya - Side Yolu

Şekilden de görebileceğiniz üzere Alanya'dan çevre yolu boyunca Manavgat'a gideceğimiz, Manavgat Büyük Şelale'ye kadar çıkacağımız ve sonunda Side'ye varacağımız bir yol bizi bekliyor. Google'ın söylediğine göre yol yaklaşık 78 km. Bu mesafeyi GPS ölçümlerimiz de doğruluyor.

Yol arkadaşım Necati ile (kendisi alınmasın sakın; hayatım boyunca yol arkadaşım olacaktır), sabahın ilk ışıkları ile yola çıkmaya karar veriyoruz. 6'da kalkıp 6:30'da pılımızı pırtımızı toplayıp sessizce otelimizden ayrılıyoruz. Hava o kadar serin ve tatlı ki; sanki bir kış gününü yaşıyoruz Antalya'da. "Hava böyle olsa akşama kadar sürerim" diyorum kendi kendime. Tabi gün içinde sıcaklık böyle olmayacaktı. :)

Yola çıkmadan önce, Alanya çıkışında bulunan 3 adet tünelin beni biraz korkuttuğunu söyleyebilirim. Söz konusu tüneller hatırladığım kadarıyla yalnızca Side yönüne gidişte bulunmakta; yani Alanya'ya doğru yol alacak olanları pek etkilemiyor. Bununla birlikte tünellerin uzun olduğunu ve emniyet şeridinin dar olduğunu belirtmem gerekir. Genelde tüm tünellerde benzer sıkıntıları yaşıyoruz; yankıdan dolayı arkadaki arabanın ne kadar uzakta olduğunu algılayamamak büyük problem. Sürekli "bu kamyon ne zaman geçecek" diyerek tetikte ve tedirgin bekliyorsunuz. Burada buna ek olarak emniyet şeritleri de dar.

Tünellerin avantajı ise hemen arkalarında bir dizi trafik lambası olması. Bu lambalar trafiği regüle ettiğinden arkadan gelecek olan araçların dalgalar halinde gelmesini sağlıyor. Eğer hızınızı ayarlayıp uygun anda tünele girebilirseniz arkanızdan neredeyse tünel çıkışına kadar araba gelmeyecek şekilde tüneli geçebilirsiniz. Tabi bizim bir avantajımız daha vardı; sabah erken saatlerde yolun bu kısmını geçiyor olmamız; zira çok değil 1 saat sonra mesaiye yetişmek isteyen bir sürü insan ve servis aracı yolda trafik oluşturacaktı. Henüz tünellerde kendilerinden eser yoktu.

Tüneller hakkında son bilgi vereceğim: sırasıyla uzunlukları 500 m, 1500 m ve 300 m. 

Tünelleri geçtikten sonra yolun genelinin düzlük olduğunu söylemem gerekir. Yol bakımlı, yamasız. Ancak yolun özellikle kenar kısımlarında zaman zaman cam kırıklarına denk gelinebiliyor. Tam da bu sebepten 25. kilometrede lastiğimi patlattım. Neyse ki önceki yazıda da bahsettiğim kendinden yapışkanlı yamalarımız sayesinde hızlıca tamirini gerçekleştirip yolumuza devam edebildik.

Yol boyunca sağlı sollu (genellikle sollu) oteller bulunuyor. Dolayısı ile yolun büyük çoğunluğunu bu otellerin oluşturduğu manzarayı izleyerek geçiriyorsunuz. Tabi hakkını yemeyelim coğrafyanın; sağ tarafımızda uzakta Toros'ları ve hemen önündeki ovayı izleyerek geçiyoruz aynı zamanda. 

Saat 10:30'a yaklaştığı sıralarda artık biz de Manavgat'a yaklaşmaya başlamıştık. Hedefimiz Manavgat Şelalesi'ne varıp kahvaltımızı orada yapmaktı. Ancak Necati de ben de şelaleye nasıl gidilebileceğine ilişkin bir bilgiye sahip değildik. Anayolda şelale tabelası bulunuyordu ancak, dönüşümüzü yaptıktan sonra uzun bir süre bir tabela görememiştik. Derhal birilerine sorduk. Bize "Köprüye doğru gitmemizi" söylüyorlardı. Köprüyü görene kadar neye benzediğine dair bir fikrim yoktu. Gördüğümde ise bir yerleri tarif ederken kullanılmasını ben de mantıklı bulmaya başladım. :) Bahsi geçen köprünün adı Zeynel Şenol Köprüsü.


Fotoğraf: Zeynel Şenol Köprüsü

Köprüyü geçtikten sonra yolun sonundan sağa doğru dönüp Manavgat boyunca pedalladık. En sonunda 68. kilometrede Manavgat Büyük Şelale girişine kadar geldik. Bilenler vardır, şelaleye giriş ücretli; kişi başı 5 TL verip girebildiğiniz bir yer. İlginçtir, bisikletlerimizi bağlayabileceğimiz güvenli bir lokasyon yoktu. Girişteki güvenlik görevlisi de bisikletimiz ile girmemize izin vermedi. (Makul bir sebebi olduğunu düşünmüyorum bu arada) Zaten giriş parası niçin aldıklarını da anlamadım; ne temiz, ne tuvaletleri ücretsiz kullanabiliyorsunuz, ne de işletilen mekanlar güzel. Sanırım turun en pahalı ve en başarısız kahvaltısını burada yaptık. Açıkçası yol üzerinde Manavgat nehri kenarında bir sürü güzel kahvaltı yapabileceğimiz yer geçmiştik ve uğramadığımız için çok pişman olduk. 

Sanırım bu ziyaretin tek faydaları çektiğimiz fotoğraflar ve ayağımızı buz gibi suya sokabilme imkanı oldu. Normalde su yüksekmiş, dizlere kadar girilebilir durumdaymış, ancak gördüğümüz her akarsuda olduğu gibi burada da sular çekilmiş. Dim Çayında da durum farklı değildi.





Fotoğraflar: Manavgat Şelalesi ve biz

Bu esnada ben de bir yandan Booking.com'dan kalacak yer ayarlamaya çalışıyordum. Antik Side içerisinde uygun bir yer bulmayı başardım. Artık hedefimize doğru yönelme ve biraz dinlenme vakti gelmişti.

Kahvaltımızı (!) da yaptıktan sonra sıra Side'ye inmeye gelmişti. İki olasılığımız vardı; ya geldiğimiz yolu geri inecek, ya da Sarılar Köyü içerisinden geçerek kestirmeden Side'ye geçecektik. Çoğu kez kestirmeler bize yokuş süprizi sunardı; ancak yerli insanlara sorduğumuzda yokuş olmadığını söylediler. Hayırlısı deyip girdik yola. Yokuş vardı, ancak yoracak seviyede bir yokuş değildi. Tırmandık ve indik. Biraz rüzgar vardı, hızlı bir inişe izin vermedi (30 km/h'yi bile bulamadık ); ancak eziyet de etmedi.

Antik Side çok güzel bir yer; antik kent içerisinden geçerek yerleşim yerine ulaşıyorsunuz. Bildiğiniz açık hava müzesi. Seyre dalıp fotoğraf çekemediğim için üzgünüm çok. (ki bu durum gezi boyunca başıma çok kez gelecek)

Bir an önce rezervasyon yaptığımız otele girmeyi amaçlıyoruz, hemen telefonumun navigasyon uygulamasını açıp otele doğru yöneliyoruz. Çok uzun sürmüyor; zaten bisikletle hemen dolaşıveriyorsunuz Side'yi, çok büyük değil. Otel sahipleri de çok güzel karşılıyor bizi, her türlü yardımı gösteriyorlar. İsmi Şato Hotel, belki gitmek isteyenler olur.

Sıra bir iki saat uykuda ve ardından denize girmede artık.


Fotoğraf: Vakit dinlenme vakti

Özet olarak günün sonunda yaklaşık 77.8 km bisiklet sürmüş olduk. 1 lastik patlattık. Fazla yorulmadık, yorucu bir güzergahtan geçmedik. Yorucu güzergah ne demek, birkaç gün sonra öğrenecektik.

Aşağıda 2. gün rota ve performans değerlerini bulabileceğiniz MapMyRide bağlantıları bulunmaktadır. 3. Gün notlarında görüşmek üzere.