Beldibi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beldibi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2014 Cumartesi

Alanya - Kaş Turu 4. Gün - Beldibi Olimpos

3 Eylül sabahı, önceki günler olduğu gibi, erkenden uyanarak başladık güne. Geceden bisikletlerimizin bakımını yapmıştık, bu sebeple sabah bisikletlerimizi kısa bir kontrolden geçirdikten sonra Beldibi'ndeki otelimizi arkamızda bıraktık. Planımız aşağıdaki rotayı gün içerisinde (mümkünse öğle vaktini çok geçmeden) tamamlamaktı:


Şekil 1: Beldibi - Olimpos Rotası (MapMyRide Kayıtları makalenin sonundadır)


Düne kıyasla bomboştu haliyle sokaklar; sabahın köründe yalnızca otellere personel taşıyan servislere ve ekmek taşıyan araçlara rastladık. Hava pek bir keyifliydi.

Ana yola çıkmaktansa turizm yolu olarak tabir edilen, otellerin önünden geçen yoldan gitmeyi seçtik. Böylelikle Göynük'ün de içinden geçebilecektik. Ortalama hızımız düşük bir biçimde, daha çok geziyormuş gibi bu yolu aldık.

"İyi ki Göynük içerisinden geçmişiz" dedik kendi kendimize; zira Göynük'ün bu kadar güzel olduğunu tahmin etmiyorduk ikimiz de. Yeşillikler içerisinde bir yer tam olarak.Tam sabah koşusu yapmalık diye içimizden geçirirken yerli/yabancı birkaç koşucu gördük. Elimizden geldiğince hepsine selam vermeye çalıştık.

11 kilometre sonra Göynük'ten çıktığımızda Kemer'e doğru geldiğimizde iniş çıkışlar hafiften kendini göstermeye başlamıştı. Buradaki yokuşlar bisikletliyi yıldıracak yokuşlar değildi, lakin hızımızı düşürmeye başlamıştı. Tam bu noktalarda bir karar vermeye başlamamız gerekiyordu: kahvaltı için Kemer'e girecek miydik, yoksa daha ileride bir noktada mı kahvaltı yapacaktık?

Kemere giriş ve çıkış bariz bir zaman kaybına sebep olacaktı. Evet, sonuçta Kemer'de Marina'da kahvaltı fikri kulağa hoş geliyordu, yalnız ileride sıcak saatlerde yokuşlu coğrafyalarda kalmak pek hoş olmayacaktı. Dolayısı Kemer'e girmeyip şehir merkezi ayrımındaki benzin istasyonundan katı yakıtımızı (Maximus :) ) alıp yola devam ettik.

Kemer - Çamyuva arası çok fazla iniş çıkış sıkıntısı olmayan, daha çok iniş olan bir yol. Asfalt da kaliteli olunca gayet rahat bir biçimde Çamyuva'yı geçiyoruz. Ancak geçer geçmez bir rampa karşılıyor bizi. Daha sonra karşılaşacağımız rampalar ile kıyaslanamaz ancak yine de dik bir rampaydı diyebiliriz. Rampanın ardından hızlı bir biçimde Tekirova'ya inmiş oluyoruz. Yolun kenarında bulunan köy kahvaltısı tabelası bizi kaçınılmaz şekilde etkiliyor ve frenlere asılıp duruyoruz.

Bu arada belirtmem gerek; bu konuma yakın bir yerde Tahtalı Teleferik adında bir teleferik varmış. Yolda tabelaları bolca gördük ancak planımızda olmadığından ve yolun bize başka ne sunacağını bilmeden uğramadık. 725 metre rakıma çıkan teleferiğin üst kısmında bir sosyal tesis varmış. Araç ile de ulaşım mümkünmüş; belki teleferik ile çıkıp bisiklet ile inmek denenebilirdi. Kısmetse başka sefer artık.

Bisikletlerimizi ağaca yaslayıp çardağa yerleştiğimizde köy kahvaltısının hazır olmadığını -ve olamayacağını- öğrendiğimizde epey üzülüyoruz. Durduğumuz yer bir gözlemeci idi -Yüksel Gözleme-, dolayısı ile en azından gözleme yiyelim kalkalım dedik. Siparişi verdik ve yine booking.com'dan kalacak yer araştırmasına başladık. -Bazen ciddi ciddi düşünüyorum, booking.com olmadan önce bu işler nasıl yapılıyordu diye- Kalacak bir yer üzerinde karar kılamadığımız ve Olimpos'u bilmediğimiz için kalacak yere oraya varınca karar vermeyi uygun bulduk.

Karnımızı doyurduğumuz bu nokta 30. kilometreden hemen sonraydı; yolun yarısından fazlasını geçtik sanıyorduk, ancak yanılıyormuşuz. Geriye 26 küsür kilometre kalmış olmasına rağmen yol henüz başlamıştı.

Neden böyle diyorum? Tekirova'dan sonra uzun soluklu, ancak az eğimli bir yolda uzun süre sürüyorsunuz. O kadar çok uzun sürdük ki o eğimde, düz yolda gittiğinizi sanıyorsunuz bir yerden sonra; ancak bisikletinize ve yolun zeminine sövmeye başlıyorsunuz, iki pedal atıp bisikletin ciddi yavaşladığını görünce. Açık söyleyeyim; yokuş çıktığımızı anlamıyordum ve uzun bir süre bisikletimde bir sorun olduğunu düşündüm. Bir şekilde yavaşlıyordum; gereksiz bir sürtünme var gibiydi. Çok daha sonra anladık tırmandığımızı.

Yine bir noktadan sonra tırmanış oldukça sertleşmeye başlıyor. En sonunda "yeter" deyip atıyoruz bisikletleri kenara, %8 eğim  tabelasını gördükten sonra. Var olan son suyumuzu da tüketiyoruz ve dua ediyoruz bir sonraki su kaynağına veya markete mesafe olmaması için. 10 dakikalık bir molanın ardından kısa aralıklarla çıkıp duruyoruz. Dinlenerek çıkmamıza rağmen epey hırpalıyor bu yokuş bizi. Neyse ki 8. kilometrenin sonunda yolumuz biraz düzleşiyor da düzgün bir şekilde, bir iki kilometre sürebiliyoruz normal şekilde. Tabii ki çok geçmeden yine yokuşlar ile karşılaşıyoruz; ancak neyse ki öncekiler kadar acımasız değiller. Bu arada bir de hayrat buluyoruz. Birkaç yudum içtikten sonra ilk yaptığım şey konumu MapMyRide veritabanında etiketlemek oluyor; hiç olmazsa bizden sonra geçenler nerede su olduğunu bilsinler.

Yaklaşık on dakika su içtikten; başımızı, kollarımızı ve bacaklarımızı yıkadıktan sonra ancak kendimize geliyoruz. Ardından düşüyoruz tekrar yola. 5 kilometre boyunca hafif tırmanışlar eşliğinde 400 metre rakıma ulaşıyoruz. Çıralı ayrımını başta Olimpos ayrımı sanıyor, seviniyoruz. Ancak kavşakta bulunan minibüs şöförleri bizi Olimpos çıkışının biraz daha ileride olduğu konusunda uyarıyorlar. Biraz daha ilerisi, biraz daha yokuş anlamına geldiğinden başta üzülüyoruz; ancak birkaç ayrımın yüz metre ileride olduğunu görünce rahatlıyoruz.

Ayrımdan sonrası epey hızlı geçiyor; çünkü 11 kilometrede 400 metre rakımı düzenli iniyoruz. Bol miktarda viraj olduğundan ve yol dar olduğundan, karşıdan da araba geldiğinden düzgün ve kontrollü bir şekilde inmeye gayret ediyoruz. Özellikle Necati'nin bisikleti kontrolü kaybetmeye çok müsait bir bisiklet olduğundan elimizden geldiğince ortalama hızı 25 km/h civarında tutmaya çalışıyoruz. Aşağıya vardığımızda bakıyoruz ki jantlar alev gibi olmuş.

Kanyonun içerisinden geçerek vardığımız tarihi Olimpos bölgesine girdiğimizde ilk iş olarak kendimizi atacak bir oda aramaya başlıyoruz.  Müze girişine kadar sağlı sollu bir sürü pansiyon ve bungalov ev var. Birkaç tanesine fiyat sorduktan sonra en iyi teklifi aldığımız ve müzeye en yakın konumda olan Hasan's Pansiyon ile adambaşı 50 TL'ye yemek dahil anlaşıyoruz. Sağ olsunlar, antik bölgeye girişte de yardımcı olacaklarını söylüyorlar.

Yaklaşık 1.5 saatlik dinlenmeden sonra ahşap bungalovumuzdan başımızı çıkarıp Antik Kent'e doğru yürüyoruz. Özel ilgimden dolayı Antik Kenti detaylarına dikkat ederek geziyoruz. Ardından sahile ulaşıp kendimizi serin suya bırakıyoruz. Açıkçası antik bir kentin heybetinin önünde keyifle yüzeceğimi daha önce hiç hayal etmemiştim. Bütün o yorgunluktan sonra suyun gayet iyi geldiğini söyleyebilirim.




Fotoğraflar: Olimpos'tan bazı kareler

Başta da belirttiğim gibi, gün içerisinde yaklaşık 56 kilometrelik bir yol katettik. Teknik bir arıza yaşamadık; lastik de patlatmadık. Yol, su sıkıntısı olabilecek bir yoldu, dolayısı ile bu yoldan geçecek arkadaşlar varsa yanlarında bulunan su stoğunu arttırmalarını tavsiye edebilirim. Zemin olarak güzel bir etaptı, zeminden dolayı bir sıkıntı çekmiyorsunuz. Sürekli ağaçların arasından geçtiğinizden ötürü sıcakta gölge bir yer aramak istediğinizde de en yakın ağacın altına geçiyorsunuz.

Aşağıda verilen Hız ve Yükseklik grafiklerini inceleyebilirsiniz. 

Grafik: Beldibi - Tekirova Hız - Yükselti Grafiği

Grafik: Tekirova - Olimpos Hız - Yükselti Grafiği

MapMyRide Kayıtları:




7 Ekim 2014 Salı

Alanya - Kaş Turu 3. Gün - Side Beldibi

2 Eylül 2014 sabahı... Dünkü yolculuğun yorgunluğunu atmış, dinlenmiştik. Sıra erkenden kalkıp turun kilometre cinsinden en uzun etabını sürmeye gelmişti. Kalktık, odamızı boşalttık ve bisikletlerimizin başına geçerek son kontrollerimizi gerçekleştirdik. Otel sahipleri henüz uyanmamıştı; kalem kağıdı alıp güzel bir veda notu yazarak otelden ayrıldık.

Side çarşısından geçerken saat 6:30 civarındaydı. Henüz hiçbir dükkan açılmamış; ortalıkta yalnızca günlük süt dağıtan kamyonetler dolaşıyordu. Belki de Side'nin en sakin halini yaşayıp antik kente tırmandık ve yavaş yavaş ana yola çıkıp kilometreleri devirmeye başladık. Ana yola geldiğimizde 5 kilometreyi devirmiştik bile. Çok fazla eğim olmamasından dolayı yolun en azından %80'ini yüksek bir hızla katedebilecektik. Yine de buna güvenerek hızımızı çok arttırmadık.

Erken kalktığımız için kahvaltı yapacak bir yer de bulamadık. Açıkçası kahvaltıyı erken yapmayı amaçlamıyorduk da. Bir önceki gün olduğu gibi, sabahın en tatlı, serin saatlerinde olabildiğince kilometre devirerek ortada bir yerde kahvaltı yapmayı planlıyorduk. Ancak yolun ortası neresi olacaktı?

Birkaç gündür Antalya'nın içinde mi kalsak, yoksa şehir merkezini geçip daha ileride bir yerde, deniz kenarında mı konaklasak diye tartışıyorduk. Side'deki Şato Hotel'in işletmecilerinden Kayseri'li abimiz de bize "şehrin merkezinde ne yapacaksınız, şehirden bıkıp gelmediniz mi buralara?" deyince tartışmaya son nokta konuldu, Antalya'yı transit geçecektik. Bu konuyla beraber kahvaltı yapacağımız yer de belirlendi: Havalimanı karşısındaki Deepo Outlet Center'da kahvaltımızı yapacak, Antalya'yı ne kadar geçeceğimize de burada karar verecektik.

Yolun havalimanına kadar olan kısmında hafif sayılabilecek rampalar bulunuyor. Bunlar, yoldaki olağan rampalar ve sizi çok fazla yormuyor. Ancak yolun bu kısmındaki en büyük eksiklik, -gerçi coğrafyanın tamamında neredeyse bu sorun var ama- çeşme veya su bulunamaması. Bu sebeple gördüğümüz seçkin benzin istasyonlarında duraklayıp su içip stoklarımızı tazeliyoruz. Genelde 15 km'de bir 5'er dakikalık aralıklarla bu benzin istasyonlarında soluklanmak için mola veriyoruz. Yalnız ilginçtir; İstanbul'da neredeyse her benzin istasyonunda bulabildiğimiz sporcu içeceklerine -enerji içeceği değil- bu bölgede bir türlü rastlayamıyoruz. Hatta tur boyunca inada bindirip her girdiğimiz benzin istasyonunda özellikle bakıyoruz, ancak denk gelemiyoruz. Sanırım ürünün bölgedeki dağıtım stratejisi ile alakalı bir konu.

58 kilometrenin sonunda Antalya tabelasını görüyoruz ve önünde fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyoruz.




Söz konusu tabelalar aslında bize daha başka şeyler de ifade ediyordu. Kahvaltıya 7,5 kilometre, yani yaklaşık 20 dakika kalmıştı. Hava da ısınmaya başlamıştı, hemen hızlanıp kendimizi alışveriş merkezine atıverdik. Klimalı ortam bize cennet gibi geldi o an, sanırım tarif edemem. Kahvaltı da öyle, hele ki dünkü fiyaskodan sonra "kahvaltı böyle birşeymiş demek ki" dedik kendi kendimize.

Kahvaltımızı yaparken de bugünün son durağını belirledik: Beldibi'ne gidecektik. Bu kararı vermemiz ile birlikte rotamız aşağıdaki gibi şekillenmiş oldu:


Şekil: Yaklaşık 106 kilometrelik 3. gün rotamız

Yol Antalya çıkışına kadar dümdüz olmaya devam etti. Şehir içi zaten bir ovaya kurulmuş gibi, dümdüz. Battı-Çıktı'ları saymazsak 0 eğimli diyebilirim. Ancak şehir içinde bizi en çok zorlayan Antalya'lı şöförler oldu. Aslında şehir dışında da zaman zaman kendilerini gösterdi bu zat-ı muhteremler; zira 2 şerit yol boş olsa da emniyet şeridinden sürmek gibi bir alışkanlıkları var. Zaman zaman gereksiz sıkıştırıldık. Ancak şehir içinde bir tanesi bir kazaya sebep oldular. Normal yolda seyrederken park halindeki bir Transporter'ın sürücüsü arkasına bakmadan kapıyı açınca arkadaşım Necati duramadı ve kapıya çarparak yere düştü, açıkçası bisikleti ile yola savruldu. 2-3 metre arkasından geldiğim için ben şans eseri kaçabildim çarpmadan. Çok şükür ki arkamızda kalan trafik lambaları kırmızıydı ve yolda o an için başka araç bulunmuyordu. Verilmiş sadakamız varmış. Şöför abimiz binbir özür dileyerek helallik istedi; Necati o an için ciddi bir darbe almamış gibi gözüktüğünden "abi gelen ben değil de motorsiklet olsa olan sana olacaktı" demekle yetindi; helalleşip ayrıldık. Kazaya bağlı ağrıları ise daha sonradan kendini gösterecekti.

Antalya'nın çıkışında, artık şehre bağlı olan son mahallede BİM'e uğrayıp sıvı stoklarımızı doldurup şehirden ayrıldık. Artık buradan sonra Akdeniz'in ovalarında değil, tepelerinde dolaşıyor olacaktık. Yola çıkalı 87 kilometre olmuştu, yolun büyük kısmını geçmiş görünüyorduk ancak esas hırpalama potansiyeli olan yol karşımızda duruyordu. Şehirden çıkıp yokuşları tırmanmaya başladık. Lakin gezimizin devamında karşılaşacağımız rampaları göz önünde bulundurduğumuzda bu rampaların hiçbir şey olduğunu söyleyebilirim.

Antalya'nın çıkışından Beldibi'ne kadar yemyeşil ormanın içinden geçerek gidiyorsunuz. Belirtmem gerekir ki gidiş yönünde 3 adet orta uzunlukta tünel var. Görece yeni yapılmışlar, 2010 tarihliler. Bu tüneller gözümü Alanya çıkışındakiler kadar korkutmuyor açıkçası, zira yol dar olsa da trafik çok rahat. Bu sebeple gönül rahatlığı ile tünelde seyrediyoruz. Yalnız tünellerden bir tanesi -yanılmıyorsam ikincisi- yukarı doğru eğimli, düz gitmeyi beklerken o tırmanış hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan olur. Ancak her tünel peşinde bir miktar iniş getiriyor, bu sebeple tünellerden çıktığınızda müthiş rahatlıyorsunuz.

Şunu da belirtmem gerekir ki ters istikamette yalnızca bir tünel bulunuyor, onun da boyu epeyce kısa. Tünele girme konusunda çekinceleri olan bisikletliler ters istikamette sürmek kaydıyla yolun bu kısmını geçebilirler. Yalnız peşin söyleyeyim, bu tercihin maliyeti biraz daha fazla tırmanış olacaktır. Tüneller boşuna yapılmamış. :)

Son tünelden çıkıp da rampa aşağıya indiğimizde artık Beldibi'ne gelmiş bulunuyoruz. Belde içerisinde yaptığımız kısa bir turun ardından kalacağımız yeri seçip Booking.com'dan rezervasyonumuzu yapıyoruz. Bisikletimden indiğimde bir de farkediyorum ki lastiğim yerle bir olmuş. Tam bitiş noktamızda tekerim patlamış. Epey gülüyoruz. :) Akşam vakti, odamıza yerleştikten sonra bakım yaparken değiştirmek üzere bisikletimi kilitliyorum.

Çok az da Beldibi'nden bahsedeyim. Burası özellikle Rus asıllı turistlere hitap eden bir belde. Hemen her yerde Kiril alfabesi ile yazılmış tabelalar var. Zaten turistler de bu durumu hemen belli ediyorlar. İngiliz, Alman hemen hemen yok gibi. Bir de ilginçtir Felemenkler bulunuyordu. Güzel bir belde, yeşillikler içerisinde. İlçenin az ötesinde de epeyce lüks otel bulunmakta, oradaki ortamın Belde ile aynı olmadığını düşünüyorum; biraz fazla izole idi.

Evet sonuç olarak, bugünü 106 kilometre pedal çevirerek, 1 kaza yaparak, 1 kez lastiği patlatarak,
3 tünel geçerek, toplamda aktif olarak 5 saat 3 dakika bisiklet sürmek suretiyle tamamlıyoruz.
Maksimum hızımız 43.1 km/h ile Beldibi'ne yaklaşırken, ilk tünele girmeden hemen önce kayıt altına alınmış.

4. gün yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın. :)

MapMyRide Kayıtları:

Side - Antalya
Antalya - Beldibi