uluslararası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uluslararası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2015 Cumartesi

Tuna Nehri Bisiklet Turu - 3. Gün: Marbach an der Donau - Zwentendorf

Önceki yazımda da bahsettiğim üzere Marbach'ta çadırda kalmıştım. Çok güzel, sakin bir gece geçirdikten sonra sabah ilk ışıkları ile birlikte kendime geldim. Beklediğimin aksine, dinlenmiş bir şekilde uyandım. Bunda temiz havanın ve Tuna'dan inceden gelen su sesinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Kamp alanının lavabolarını son kez kullanarak çadırımın başına döndüm, gece yıkayıp kuruması için astığım tişörtlerimi katlayıp heybeme yerleştirdim, çadırımı toparladım ve bisikletime yükledim. Artık yola çıkmaya hazırdım. Saat 8:30.

Planım Viyana'ya kadar olan yolu 2 günde almak, çünkü bulunduğum konum Viyana'dan yaklaşık 130 kilometre mesafede, ve bu mesafe bir gün için fazla. Viyana'ya varmak mümkün olmasına rağmen kendimi ve ekipmanımı zorlamak ya da strese girmek istemediğimden bugünü yaklaşık 84 kilometre uzakta, Zwentendorf'ta bitirmek istiyorum.

Bugün kahvaltı yapmadan çıkıyorum yola, amacım yol üzerinde 1 saat içerisinde güzel bir kahvaltı yapacak yer bulmak ve sabah kahvaltısını yapmak. Genelde bu tarz turlarda kahvaltının kalitesi belirliyor, yolun nasıl geçeceğini.

Fotoğraf: Tuna dünkü gibi sağımdan akmakta
Yaklaşık 1 saat Tuna'nın kuzey yakasında bisiklet sürdüm, lakin 1-2 yer dışında kahvaltı yapabileceğim bir mekana rastlamadım. Gördüklerim de içime sinmediğinden durmadım. Hatta bir ara "bulamayacağım herhalde" deyip denk geldiğim Spar marketlerinden birine girdim ve atıştıracak bir şeyler aldım. Çok geçmeden de Emmersdorf'ta yol kenarında açık büfe kahvaltı veren bir hotele denk geldim. Tam olarak 53 dakikada 16 kilometre katetmiştim.

Hotel Donauhof'ta tam 12€ ile turun en pahalı kahvaltısını yaptım. Civarda başka oteller de bulunuyordu, onlara sormadım, direkt oturdum. Zira kahvaltı 10:00'a kadardı, ve benim yarım saatten biraz fazla zamanım vardı. Derhal oturdum kahvaltıya, karnımı iyice doyurdum.

Fotoğraf: Kahvaltımı yaptıktan sonra karşıma çıkan saray yavrusu
Yukarıdaki fotoğrafın hemen ardından Donauradweg bitmişti ve bir Donauradweg tabelası yola çıkarak karşıya geçmemi söylüyordu. Ben ise bunu yanlış anlamış, aynı 2. günün bir kısmında olduğu gibi yolda gitmem gerektiğini düşünmüştüm. 100 metre ilerlemeden yolda denetim yapan bir polis tüm araç trafiğini ve beni durdurdu ve kibarca uyarmaya çalıştı. Kendisine kibarca tabelanın karşıya geçmem gerektiğini ifade ettiğini anlamadığımı, bu sebeple yoldan devam ettiğimi söyledim. O da hızlıca anayolu terkedip yolun karşısından, kasabanın içinden geçmemi tembihledi, beni gönderdi ve tüm anayolu trafiğe yeniden açtı. Ucuz atlattığımı düşünüyorum. :) Bu andan itibaren tabelalara daha dikkatli bakar oldum.

Fotoğraflar: Spitz yakınlarında ana yoldan ayrıldık

Yolun sol tarafından sürerken Spitz yakınlarında yol iyice nehirden ve ana yoldan ayrıldı. Bunun yerine daha sessiz olan kasaba içinden ve üzüm bağlarının arasında sürdüm bir müddet.

Fotoğraflar: Spitz içinden geçerken

Fotoğraf: Spitz yakınında sayısız üzüm bağı var
Şunu söylemeliyim ki, bir müddet etrafımda üzüm bağından başka birşey görmedim. Açıkçası başta bu kadar ekilmiş toprak görmeyi ummuyordum. Ancak biraz dikkatli bakıp düşündüğümde buranın da bir ova olduğunu gördüm ve verimli topraklarının olduğuna kanaat getirdim.

Fotoğraflar: Yol kalabalıklaşıyor

Spitz'den çıktıktan sonra  St. Michael'e doğru yaklaştığımda yol birden kalabalıklaştı. Ben gittiğim yönde, hem de aksi istikamette epeyce bisikletli gördüm. Hızımı düşürüp kalabalık bir ekiple bir müddet sürdüm. Benim için hem fiziksel hem de psikolojik bir dinlenme oldu, hızı düşürüşüm. Sonra hızlandım ve ekibi geride bıraktım tabii ki.

Fotoğraflar: St. Michael yakınlarında geçtiğim alçak bir geçit ve kule

 35. kilometreye doğru geldiğimde St. Michael'e girmiş oluyorum. Burada eski bir kilise ve kulesi mevcut. Kulenin üzerine sayısız basamaklı bir merdiven ile çıkılıyor. Manzarayı görmek için çıkmak istedim, ancak bisikleti bırakacak imkanım olmadığından ötürü fotoğraf ve video çekip yoluma devam ettim.

Fotoğraf: Weißenkirchen'e kadar geldim, ve hala üzüm bağları devam ediyor
Weißenkirchen'in ardından Dürnstein Sarayına (Schloss Dürnstein) geliyorum. Saray biraz yüksek irtifada (çok değil, belki 50 m) ve sanırım tırmandığım en yüksek nokta burasıydı diyebilirim. Saray ziyarete açık olan bir müze gibi değil de, daha çok bir restoran gibi işletiliyordu, dolayısıyla girmedim bile. Hatta fotoğrafını dahi çekmemişim, yalnızca manzarası çekili, bir de aşağıdaki videoda biraz görünüyor.

Fotoğraflar: Dürnstein Sarayı manzarası

Dürnstein'dan çıktıktan hemen sonra az önce gördüğüm üzümlerin şaraba dönüştürüldüğü bir sürü şarap evi belirmeye başlıyor. Ben de ne zaman görmeye başlarım diye geçiriyordum içimden. Tabi alkolle aram olmadığı için benimkisi yalnızca meraktan ibaretti, fotoğraf bile çekmemişim. Ama ilgilisi olabilir, şarap merakınız varsa aradığınız yer burası, Unterloiben.

Unterloiben'den sonra yolun kuzey kısmından 4 kilometre daha sürdüğümde büyükçe bir şehir olan Krems an der Donau'ya varmış oldum. Ne kadar büyük diye soran olursa, ilk Türk bankalarını burada görmüş oldum, turun başından beri.
Fotoğraf: Krems'te Deniz Bank Şubesi

Krems içinden geçerken şehri biraz fazla izlediğimden olsa gerek, bir yerden sonra Donauradweg'i kaybettim. Amacım Krems köprüsünden karşıya geçip yolun kalan kısmını Tuna'nın güneyinden geçerek tamamlamak idi ancak ne köprüyü tutturabildim, ne de bisiklet yoluna kolayca çıkabildim. Köprünün altından geçebiliyordum ancak köprüye nasıl çıkacağımı bir türlü bulamamıştım. En sonunda köprüye çıkmaktan vazgeçip iç güdülerimi dinleyerek batıya doğru sürmeye başladım. Organize sanayi içerisinden geçerek tekrardan doğru olduğunu sandığım yola kavuşmuştum.

Video: Krems çıkışında, yolu bulduktan hemen sonra

Fotoğraflar: Krems çıkışında, yolu bulduktan hemen sonra

Bir miktar dinlendikten sonra tekrardan yola çıkıyorum. Tuna Nehri kıyısına gelir gelmez bir de burada fotoğraf çekiyorum.

Fotoğraflar: Krems sonrası Tuna ile buluşmamız

Krems'te iken Tuna'nın karşısına bir türlü geçememiştim. Akşam kalmayı planladığım Zwentendorf nehrin karşı tarafında olduğundan ötürü önümdeki fırsatları değerlendirerek kendimi karşı kıyıya atmanın yoluna bakmam gerekliydi. Neyse ki ben Tuna'ya kavuştuktan 2 kilometre sonra Krems Otobanını karşı kıyıya taşıyan köprüye denk geldim. Bu köprüde bisiklet ve yayalar için de bir bölüm ayırmışlar.

Video: Krems Çıkışındaki köprü

Fotoğraf: Krems Otobanı altından bir görünüm 

Tuna'nın güneyindeki yol artık tamamen sessiz, sakin bir bisiklet yoluna dönüştü. Zwentendorf'a yaklaşık 15 kilometre var, dolayısı ile mola vermeden hızlı bir şekilde varmak ve çadır alanına ulaşmak istiyorum. Köprüden 3,5 kilometre sonra bisikletliler için hazırlanmış bir cafeye denk geliyorum. Durup dinlensem diye düşünüyorum içimden ilk başta, lakin bir saat kalmış zaten, durmuyorum ve haritaya bakıp devam ediyorum.


Zwentendorf'a kadar çok kaliteli bir bisiklet yolundan sürüyorsunuz. Kasabaya varmadan hemen önce bir nükleer santralin yanından geçiyorsunuz. Küçük kapasiteli bir santral burası. Anladığım kadarıyla Avusturya'da kurulmuş ilk nükleer santralmiş. Sonradan öğrendiğime göre, halk ayaklanması olmuş. Bu sebeple koca santral kurulmuş ancak hiç işletilmemiş. Daha çok eğitim amacıyla kullanılmış.

Kasabaya vardığınızda ilk başta spor alanı karşılıyor sizi. Henüz kasabaya girdiğinizi anlamıyorsunuz, biraz daha ilerlemeniz gerekli. İlk iş olarak çadır alanını bulmaya çalışıyorum. Haritada gösterilen yere gidiyorum, lakin ilk başta farkedemiyorum alanı. Hiçbir çadır yok zaten. Vardığım vakit çok geç değil, saat 3 gibi varmıştım Zwentendorf'a, 83 kilometre yol katetmiştim. Yine de, eğer çadır alanını bulamazsam kafayı kırıp Viyana'ya gitmeyi bile planlamıştım, B planı olarak. Ancak önce karnımı doyurmalıydım. Market ya da güzel bir restoran idi aradığım.

Tam da bu esnada karşıma çıktı Evita isimli restoran. Uzaktan "Pizza" yazdığı için yaklaşmıştım, ancak baktım ki, altında "Kebab" yazıyor. Hızlandım ve doğruca oraya doğru gittim. Bisikletimden çantamı sökmeye çalışırken yanıma gelen dükkan sahibi ile aramdaki diyalog:

- Hallo!
+ Hallo!
- Sind sie Turk?
+ Ja?
- Ich bin auch Turk.
+ Hoşgeldin o zaman.

Böylelikle tanıştık Metin abiyle. Metin Yıldırım, abim yıllar önce gitmiş gurbete, işçi olarak başlamış, uzun yıllar çalışmış. Zaman içinde evlenmiş, çocuğu olmuş oralarda, yerleşmiş iyice. Her gün Viyana'dan gidip geliyor Zwentendorf'taki dükkanını işletmek amacıyla.

Kaç saat muhabbet ettik tam hatırlamıyorum, ancak o kadar sevaba girdi ki Metin abi... Oralarda, o kadar efor sarfedip de keyif çayı içebileceğimi hiç mi hiç sanmıyordum. Arasam bulamazdım herhalde beyaz kırmızı çay tabağını, kıpkırmızı karadeniz çayını...



Fotoğraflar: Metin Yıldırım ve Evita Kebap

Uzun uzun konuştuk, muhabbet ettik. Çok bisikletli gördüğünü, ancak ilk defa türk bir bisikletinin buralara geldiğini gördüğünü söyledi, pek bir gururlandım. Genelde buraya gelen Türkler, Zwentendorf girişindeki Nükleer santrali ziyaret etmek, eğitim görmek için geliyorlarmış. Oğluyla, eşiyle tanıştım, çok iyi insanlar. Akşam bırakmak istemediler, evlerine misafir etmek istediler sağolsunlar. Sıkıntılı bir durumda olsaydım kabul ederdim, ancak rahatsızlık vermek istemediğimden teşekkür ettim. Neticede erken kalkmak ve yol almak durumundaydım. Kendilerine buradan tekrar teşekkür etmek isterim, misafirperverliklerinden dolayı. "Metin abi, yolun düşerse uğrayacaksın, unutma!" :)

Saat çok geç olmadan vedalaşıp, market alışverişini de yapıp ayrılıyorum kasaba meydanından. Tekrar çadır bölgesini bulmak için kasaba girişine geri sürüyorum bisikletimi. Bu sefer detaylıca bakıyorum etrafa, kaçırdığım birşey var mı diye...

Derken küçük bir tabelada almanca "çadır ödemelerini karşıdaki restoranda yapabilirsiniz" yazan bir tabela buluyorum. Derhal giriyorum restorana, çadır alanı ile ilgilendiğimi söylüyorum. Hızlıca bir form dolduruyor. 9 Euro'ya elektrik, banyo ve çadır alanı almış oluyorum (elektriği malesef sabah farkedebiliyorum). Çadırımı kurarken yalnız olmama rağmen ilerleyen saatlerde komşularım da üşüşmeye başlıyor. 4-5 çadır oluyoruz.

Video:

Özetle, Tuna Nehri boyunca yapmış olduğum bisiklet turunun 3. gününde 85 kilometreye yakın bisiklet sürmüş oluyorum. Ufak bir kaybolmaca dışında yaşadığım olumsuz hiçbir olay olmadı. Aşağıda etap rotasını ve hız/yükselti grafiğini bulabilirsiniz. Detaylı bilgiler ise en altta, MapMyRide
linkinde bulunmaktadır.

4. gün yazısında görüşmek üzere...

Şekil: Etap rotası ve grafiği


2 Eylül 2015 Çarşamba

Uçak ile Bisiklet Taşımak

Giriş

Tuna Nehri Boyunca yapmayı planladığım bisiklet turunun bana kalırsa en önemli kilometre taşlarından birisi bisikleti sağ salim Almanya'ya kadar götürmekti. Ne de olsa bisikletin üzerine bindikten sonra kilometreler devrilirdi, ancak bisiklet uçak ile nasıl taşınırdı, bu tamamen yabancı olduğum bir konuydu.

Konu ile ilgili Türk Hava Yolları web sayfasında, İngilizce, Almanca, Türkçe blog ve gezi sayfalarında uzun uzun araştırmalar yaptım. Türk Hava Yolları'nın çağrı merkezini de aradım ve yetmedi, Havalimanına gidip direkt check-in kontuarından bilgi aldım. Birilerinin işine yaraması amacıyla da bu sayfada derlemek istedim.

Öncelikle, internette yerli pek kaynak olmamakla birlikte epeyce yazılmış yazı mevcut. Bu yazıların içeriğine baktığımızda genelde detaylı bilgi bulunmuyor, daha çok insanlar başlarına gelmiş kötü olayları paylaşmışlar. Çizilmiş/kırılmış kadrolar, kayıp parçalar, eğrilmiş jantlar ve daha niceleri... Yazının bu kısmı moralinizi bozmasın lütfen, okumaya devam ediniz.

İşlemlerin nasıl gerçekleştiğine ilişkin bilgileri vermeye başlamadan önce şunu da söylemeliyim ki, havayolu şirketlerinin kendi çalışanları dahi bisiklet hangi şartlarda taşınır, ücreti nedir gibi konularda bilgi sahibi değiller. Çağrı merkezindeki çalışanlar direkt bisikletin ağırlığını sorup kilogram başına 7€ alınacağını söyleyip 20 kiloluk paketin 140€ edeceğini söylüyorlar. Bu konudaki en bilgi sahibi kişiler, check-in kontuarındaki çalışanlar ve onların supervisor'ları...

Ben, tur başlangıç noktama Türk Hava Yolları ile uçtuğumdan örneklerimi bu havayolu üzerinden vereceğim, lakin çoğu havayolu da benzer kurallar/fiyatlar uyguluyor.

Öncelikle THY Bagaj Kuralları sayfasında spor aletlerine ilişkin bölümde bisikletlerin spor malzemeleri kategorisinde olduğu belirtiliyor. Uçacağınız lokasyona göre ne kadar ödeyeceğinizi net bir şekilde buradan öğrenebiliyorsunuz. Bu sayfaya göre Istanbul - Münih uçuşu için bisikletime 30€ ödeyeceğimi öğreniyorum.

Nasıl Paketlemeli

Bisikleti bagaja olduğu gibi veremiyoruz haliyle, kapalı ve dağılmayacak bir paket halinde vermek gerekli. Bunun birkaç yolu var: birincisi, bisiklet taşıma çantası satın almak, ki bu maliyetinden ötürü tavsiye etmekte güçlük çekeceğim bir yöntem. Fiyatları 150€'lardan başlayan bisiklet çantalarını kullandığınız durumda bisikletin sağlıklı bir şekilde indiğiniz yere varacağını garanti edebilirsiniz belki; ancak gittiğiniz noktada tura başlayacaksanız o pahalı kutuyu ne yapacağınız sorusu sizi bekliyor olacak.

İkinci bir yöntem, benim kullandığım yöntem: bir yerel bisikletçiye gidip kadronuza uygun boyda bir karton bisiklet kutusu istersiniz ve bisikletinizi parçalarına ayırıp bu kutuya yerleştirirsiniz. Bu kutuların içerisinde sıfır bisikletlere ait polistiren köpükler de olduğundan kadronuzu bunlarla kaplayabilir ve zarar görmesini engelleyebilirsiniz. Çoğu durumda ön tekeri, pedalları çıkarıp gidonu yan çevirmeniz, seleyi de sonuna kadar indirmeniz yeterli olabilir. Bununla birlikte, benim gibi bir şehir bisikletine sahipseniz çok büyük ihtimalle arka tekeri, gidonu ve seleyi de sökmek durumunda kalacaksınız.

Bu yöntemde en önemli hususlardan birisi, bisikletçiden bisikletinizin boyutuna uygun bir kutu istemek. 28 inçlik bir bisiklet için 26 inç bisiklet kutusu talep ettiğinizde oldukça zorlanabilirsiniz. Bir diğer husus ise, dağıttığınız parçaları kutuya koyarken onları birbirine sabitlemek. Bu sayede kutu bir şekilde dağılsa dahi parçalar birbirlerine bağlı olduklarından dağılmayacak/kaybolmayacaktır. Ben bağlamak için plastik kelepçeler kullandım, alternatif olarak koli bandı da kullanılabilir. Son olarak, check-in kontuarına gelmeden koliyi sıkı sıkıya koli bandıyla sarmamanızı tavsiye ederim, zira kontrol esnasında kutuyu açtırabilirler, ya da kutu içerisindeki boşluklara birşeyler yerleştirmek isteyebilirsiniz -örneğin uyku tulumu, kask, ufak tefek çantalar-. Bu nedenle yanınızda koli bandı bulundurun. Bu arada paketin üzerine mutlaka adınızı, soyadınızı silinmeyen bir kalemle de yazın.

Son olarak kullanılan yöntem ise havaalanında bisikleti parçalarına ayırıp streç film ile kaplamak. Evet, yanlış duymadınız; bu yöntemi kullanan insanlar var ve hatta daha sağlıklı olduğunu söylüyorlar. Şekilden bisiklet olduğu anlaşıldığından ve biçimsiz olduğundan daha dikkatli taşındığı ve uçak içerisinde daha güzel sabitlendiği belirtiliyor.

Ne kadar özenseniz de havacılık için ne derler, bilirsiniz: "There is no safe packaging on aviation" Yani tüm özeninize ve dikkatinize rağmen bisikletiniz hasar alabilir, ancak bu konunun bisiklet için değil, tüm malzemelerimiz için geçerli olduğunu unutmayın.

Fotoğraf 1: Bisikletim ve diğer yüklerimle kontuar önünde...

Demontaj ve paketleme ile ilgili ihtiyacınız olabilecek malzemeleri yazmaya çalışayım:
  1. Pedallar için 15 anahtarı, (sol taraftaki pedal normalin tersi yönünde (saat yönünde) sökülür, unutmayın)
  2. Gidon için alyan anahtarı seti
  3. Koli Bandı
  4. Bolca Polistiren köpük (genelde kutudan çıkar)
  5. Plastik Kelepçe (malzemeleri birbirine sabitlemek için)
  6. Yankeski (indiğinizde plastik kelepçeleri sökmek için) 
Buradaki linkte de ek bilgiler mevcuttur. Okumanızı tavsiye ederim.

Ödeme ve Teslim Etme

Benim aklımdaki en önemli soru "e ücret 30€ da, bunu nerede ödüyoruz?" olmuştu. Olayın akışını kısaca size anlatayım.
1. Yolcu kontuara bagajları ile birlikte gider. (Mümkünse uçuştan 2,5-3 saat önce terminalde olmaya bakın)
2. Kontuar'da normal olarak alınabilecek bagajlar varsa etiketlenir, alınır. Bisiklet ise uçağa yük bilgisinin ulaştırılabilmesi için tartılır, ardından kontuardaki görevli tarafından "Excess baggage" formu düzenlenir. (Bu formda "bisiklet/bike" ibaresinin bulunduğuna emin olun.)
3. Alınan form ile THY satış gişesine gidilir. Excess Baggage kuyruğundan numara alınır (İstanbul Atatürk Havalimanında vardı, başka bir yerde olmayabilir) sıra gelince bisiklet ücreti ödenir.
4. Buradan alınan ödeme dekontu ile check-in yapılan kontuara geri dönülür, yeniden sıraya girmenize gerek yoktur.
5. Bisiklet kutunuzun üzerine bagaj etiketleri ve bisiklet olduğuna ilişkin etiketler yapıştırılır.
6. Son olarak bisiklet kutusu "büyük bagajlar/bulky luggages" bölümüne teslim edilir. Atatürk Havalimanı'nda bu A kontuar sırasındaki asansör benzeri bir arabadır. Başka havalimanlarında bu iş için bölümler vardır. Bu noktalara direkt teslim edebilirsiniz.


Fotoğraf 2: Havaalanındaki "Büyük Bagajlar" işareti


İşte, tam da bu noktada üzerinizden bir yük kalktığını farkedersiniz. Terminali rahat rahat gezme vakti gelmiştir.

Teslim Alma

"E peki, bisikleti teslim ettik, nereden teslim alacağız?" sorusu da uçaktan inince aklımı kurcalıyordu. Bu sorunun cevabı oldukça basit: Görevliler bagajların dağıtıldığı konveyörlerin oraya kendileri getiriyorlar. Açıkçası Münih'e indiğimde bisiklet benden ve diğer bagajlarımdan önce çoktan gelmiş, beni bekliyorlardı. 

Fotoğraf 3: Bisikletim ve diğer yolcuların büyük bagajları biz pasaporttan geçmeden gelmişlerdi



15 Ağustos 2015 Cumartesi

Donauradweg - Bir Tuna Yolu Serüveni Başlıyor

-Günlüklerim-

Bu yazıyı yazdıktan sonra turu gerçekleştirdim, ve aşağıdaki günlük yazılarını yazdım. Dilerseniz onları da okuyabilirsiniz:
1. Gün: Passau - Linz
2. Gün: Linz - Marbach an der Donau
3. Gün: Marbach an der Donau - Zwentendorf

Giriş

Bu yazıda, uzunca bir süredir hayalini kurduğum, şimdilerde ise bir an önce yoluna düşmek için sabırsızlandığım bir turdan bahsedeceğim sizlere: Donauradweg, ya da türkçe karşılığı ile Tuna Nehri Bisiklet Yolu turu!

Nedir Donauradweg?


Donauradweg Avrupa'da bulunan şehirlerarası 70.000 kilometrelik bisiklet yolu rotalarından biri diyebiliriz. Tuna Nehri boyunca bulunan tüm büyük şehirlerden geçtiğinden ötürü biraz da popüler olmuş diyebiliriz. 

Bilindiği üzere Tuna nehri Almanya'nın Donaueschingen kasabasında iki nehrin birleşmesi ile meydana gelmekte ve 10 farklı ülkeden geçerek 2400 kilometre sonunda Karadeniz'e dökülmektedir.

Bisiklet yolu da nehirle aynı güzergahta ilerlemektedir. Nehir akışını takip ettiğimizden ötürü tahmin edebileceğiniz gibi eğim çok fazla değişmemekte; akış yönünde gittiğiniz taktirde çoğunlukla iniş yapıyorsunuz, ancak hissedilebilir bir iniş olduğunu düşünmüyorum. Bununla birlikte rota dışına çıkmayacaksanız ciddi bir tırmanış da görünmüyor.

Birkaç etapa bölünmüş olan Donauradweg hakkında sayısız kitap ve web sayfası bulunmaktadır. Bu kaynakların önemli bir kısmı Almancadır. Kitapları Türkiye'de bulmak neredeyse imkansız, ancak amazon üzerinden satın alma gibi bir seçenek gözden geçirilebilir. Bununla birlikte rota üzerindeki bütün yerleşim yerlerindeki kitapçılarda bu kitaplar bulunabiliyor.

Planlarım neler?


Tuna Nehri Bisiklet Turu ilk yurt dışı tur deneyimim olacağından ve zaman kısıtım olduğundan rotanın yalnızca bir kısmını tamamlamayı planlıyorum. Aşağıda rotayı görebilirsiniz:

Şekil: Planlanan rota

Görebildiğiniz üzere, planım Passau'dan başlayarak sırasıyla Linz, Viyana ve Bratislava'dan geçerek Budapeşte'ye ulaşmak. Bu da 4 farklı ülke demek: Almanya, Avusturya, Slovakya ve Macaristan. Tabi yolda karar değiştirerek rota üzerinde bir miktar oynamalarda bulunabilirim, ancak çok büyük sapmalar olacağını düşünmüyorum. Ayrıca Viyana'da fazladan 2 gün daha bulunmayı, dinlenmeyi ve aslında daha çok şehri gezmeyi amaçlıyorum.

Peki ya konaklama?


Rota popüler bir rota olunca bu işin turizmi de ekonomik olarak bir hayli gelişmiş bulunuyor. Rota üzerinde sayısız kamp alanı, bisikletliler için dinlenme alanları, bisiklet tamircileri ve bakım alanları bulunuyor. Ben de rota boyunca adını saydığım büyük şehirler haricinde kaldığım her yerde çadır kamplarında bir çadırda kalmayı planlamaktayım. Bahsettiğim kamp alanlarının bir çoğunda elektrik, sıcak duş, kahvaltı ve benzeri imkanlar bulunmakta, kiminde Wi-Fi bile mevcut.. 

Aslında çok fazla kamp deneyimim bulunmuyor. Bu konuda yorum kısmında tavsiyelerinize başvurabilirim. Avrupa bu aralar ne kadar soğuk olur, 15C koruma sınıfına sahip uyku tulumları yeterli olur mu gibi sorulara cevaplar aramaktayım.

Bunun dışında büyük şehirlerde de otellerde kalarak rahatlamayı ve yanımdaki eşyaları temizlemeyi umuyorum.

İletişim


Daha önce her yurt dışına çıkışımda yaptığım gibi, girdiğim ülkelerden prepaid SIM kart alarak iletişim problemimi çözmeyi planlıyorum. Ancak ülkeler arası gezeceğimden EU kapsamında geçerli hat bulabilme konusunda endişelerim var. Bilgisi olanlar beni bu konuda da bilgilendirebilir.

İmkan bulursam bu sayfadan her gün günlük yazmaya gayret göstereceğim. Bununla birlikte sevenlerimin beni canlı olarak takip edebilmesi için iki farklı uygulama kullanmayı planlıyorum. Biri hepimizin bildiği MapMyRide. Diğeri ise iOS cihazlar için kendim geliştirdiğim, daha az şarj tükettiğini düşündüğüm bir uygulama. Aşağıda örnek bir rota linkini bulabilirsiniz:


Telefon şarjı konusunda da taşınabilir bir şarj cihazı ile birlikte dinamodan telefon şarj etmemi sağlayacağım kendi üretimim devreyi kullanacağım. Önceki versiyonunu bu yazımda anlatmış olduğum devreyi iyice geliştirdim. Detaylarını ve yoldaki performansını da turdan döndüğümde anlatmayı planlıyorum.

Kapanış


Özetle, önümüzdeki hafta yukarıda bahsini ettiğim tura çıkmayı planlıyorum. İnanıyorum, güzel bir tur beni bekliyor. Döndüğümde tüm deneyimlerimi elimden geldiğince, fotoğraf ve videolar ile sizinle paylaşacağım kısmetse. 

Tura çıkmadan önce ve turdayken yapacağınız önerilerin ve tavsiyelerin de büyük katkısı olacaktır, şimdiden yorumlarınız için teşekkür ediyorum.