tuna nehri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuna nehri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2015 Pazar

Tuna Nehri Bisiklet Turu - 2. Gün: Linz - Marbach an der Donau

Önceki yazımda da bahsettiğim üzere Passau'dan başlamış olan bisiklet turumun yaklaşık 97,5 kilometresini geride bırakmış ve Viyana'ya gireceğim ana kavuşacak olmanın heyecanıyla uyanmıştım. Bugün olmayacaktı bu kavuşma daha 200 km üzerinde yol vardı, ama olsun, oraya doğru ilerliyor olmak bile heyecanlıydı.

Viyana'ya kadar kalan yolu 3 günde almayı planlıyordum. Dolayısı ile 60 km ile 110 km arasında bir mesafede kamp alanı var mı diye araştırmıştım. Camping.info isimli site detaylı bir şekilde değişik coğrafyalardaki çadır kamplarını listelediğini gördüm. Benim ilk kamplı bisiklet turum olduğundan ötürü özellikle bir kamp alanında istemiştim ve aradığım kamp alanını 96 km uzakta, Marbach an der Donau'da bulmuştum. Artık hedefim de belliydi, kahvaltımı yapıp 8 gibi yola çıktım.

Linz'i geride bırakmam malesef çok kolay olmadı. Aslında biraz haritaya bakmamak istememden, biraz da geldiğim yoldan çevre yoluna çıkmamak istememden kaynaklandı bu sorun. Haritadan bakıldığında Tuna nehrinin Linz etrafından dolanarak güneye indiğini biliyordum. Dolayısı ile kuzeye giderek çevreyoluna çıkmak yerine şehrin ortasından doğuya giderek tekrar Tuna nehrine kavuşmayı umuyordum. Ancak öyle olmadı, bunun yerine bir sanayi bölgesiyle karşılaştım. El mahkum, tekrar kuzeye dönüp biraz da batıya yönelerek çevre yoluna doğru çıktım. Ancak amacıma da ulaşmıştım, şehre girdiğim yerden çıkmamıştım.

Çevreyolu yakınında tekrar Donauradweg'e, yani R1'e bağlandığımda artık yemyeşil çimenlerin arasından sürüyordum. Hatta öyle ki, uzun yol bisikletçileri ile gezi amaçlı bisiklet kullanıcılarının kullandığı yollar bile farklıydı, aynı yöne uzanıyor olmalarına rağmen.

Fotoğraf: Linz'den ayrılır ayrılmaz R1 üzerindeyim. Solda, yukarıda ise gezen bisikletlilerin daha düşük tempo ile sürüş yaptıkları ayrı bir bisiklet yolu mevcut.
Linz büyük bir şehir olduğundan yukarıda bahsettiğim sanayi bölgesi de epeyce büyük. Fabrikaların büyük bir kısmı malların kolay ve ekonomik transferi için ya tren rayları ile birbirine ve ana tren yoluna bağlı, ya da Tuna nehri kenarında. Bahsetmiştim, Tuna üzerinde gemilerle ciddi miktar yük taşınıyor. Bu sebeple yaklaşık 20 kilometre boyunca yolun güney kısmında epeyce fabrika görüyorsunuz. Bu kısımlarda nehrin güney kısmında sürmek pek mümkün değil, mümkün olsa dahi gereksiz.
Fotoğraf: Linz çıkışında bir süre devam eden fabrikalar
Yaklaşık 12 kilometre gittikten sonra arkasında Çek Cumhuriyeti bayrağı olan, bir baba-oğul ikilisine denk geldim. Babanın arkasında bir römork, bütün yükü kendisi çekiyor. Oğlunda ise 24 inçlik bir bisiklet var, babasının bir önünde bir arkasında pedal çeviriyor. Normalde seyir onlara göre birazcık hızlıydı, ancak gerek dinlenmek için, gerekse baba-oğulun bu keyifli zamanlarına tanıklık etmek için hızımı düşürdüm. Yarım saate yakın birlikte sürdük.

Fotoğraf: Çek baba-oğul keyifle pedallarken

18. kilometreye geldiğimde Donauradweg R1, nehirden ayrılıp bir anda kuzeye, St. Georgen an der Gusen'e doğru yöneldi. Bu noktadan sonra kasaba içerisinde sürmeye başlıyorsunuz. Bu öylesine bir sert ayrılıştı ki R1'de olduğumu gösteren tabelalar olmasına rağmen Abwinden'i geçer geçmez durup haritaya bir bakma ihtiyacı hissettim. 

Fotoğraf: Abwinden yakınlarında mola yeri
Hemen yukarıda bulunan fotoğrafta sarı kulübe benzeri bir yapı görüyorsunuz. İçinde büyükçe bir haç ve Meryem resimleri bulunan bu yapının bir adı var muhtemelen. Yol boyunca epeyce gördüm bunlardan, ama ne isim verilir bu yapılara, bilmiyorum.

Moladan sonra Tuna nehrinden bir miktar daha uzaklaştıktan sonra kendisiyle tekrar Mauthausen'da buluşuyoruz. Mauthausen'da bir mola daha veriyorum, aslında yorgun değildim, ancak hava sıcaklığından ötürü bulduğum cafelerden birinde soğuk kahve içmek istiyorum. Buzlu bir kahve istediğimi söylüyorum, ancak Eis kelimesi almancada hem buz, hem de dondurma anlamına geldiğinden servisi yapan eleman soğuk kahvenin içine atıveriyor dondurmayı. Kahve içinde yüzen dondurma ilk başta garip gelmesine rağmen yedikçe (ya da içtikçe, nereden baktığımıza bağlı) hoşuma gidiyor. Yanılmıyorsam 4 € gibi bir para verdim.

Bu arada şehirlerin dışında genellikle kredi kartı ile ödeme şansı bulunmuyor. Büyük diye aldanıp girdiğiniz çoğu restoranda dahi kredi kartı ile ödeme kabul edilmiyor. Bu kafede de kredi kartı ile ödeyemedim. Açıkçası şaşırdım bu duruma, ve özellikle yanıma yeterli miktarda Euro almış olduğum için şükrettim.

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, Mauthausen'da büyükçe bir Tourist Information var, benim ihtiyacım yoktu o an için bilgi almaya, ancak yine de dışarıda asılı olan haritaya şöyle bir baktım.

Fotoğraf: Mauthausen Tourist Information
Yaklaşık 20 dakikalık molanın ardından tekrar yola çıkıyorum. Yol yine bildiğimiz yol: kaliteli asfalt, sağ tarafımızda Tuna, akıyoruz. Yaklaşık bir 15 km daha yemyeşil bir ortamda sürüyoruz.


Fotoğraflar: Mauthausen çıkışında yolun ve benim durumumuz

47. kilometreye geldiğimizde Hütting yakınlarında bisikletliler için mola yeri olarak hazırlanmış bir noktaya ulaşıyoruz. Büyük bir bilgilendirme haritası, masa sandalye grupları, soğu bir su kaynağı ve yiyecek-içecek satan bir büfeden oluşan bir nokta burası. Hemen suyumu tazeliyorum, elimi yüzümü yıkıyorum ve kendime geliyorum.

Bilgilendirme panolarında yakınlarda bulunan suya girilebilir noktalardan (Badesee) ve açıkhava müzelerinden (Freilicht Museum) bahsediliyor. Yaklaşık 96 km sürmeyi planladığımdan bu mekanlara uğrayamıyorum.



Fotoğraflar: Hütting yakınlarındaki mola yeri

Mola yerinden ayrıldığımızda Tuna 'dan da tekrar ayrılıyoruz. Rotanın bu kısmı bir ovadan geçiyor, Tur başlangıcındaki gibi kenarlarda tepeler yok artık, Viyana'ya kadar görmeyeceğiz. 

Bu bölge ova olduğu için geçmişte büyük taşkınlara maruz kalmış. Bu sebeple ciddi biçimde kasabaların ve tarlaların bulunduğu bölgeler setlerle korunuyor. Kasabalara giriş çıkışlar bile dev beton kapılar geçilerek yapılıyor. Taşkın halinde devasa kapılar kapanıyor ve zarar minimize ediliyor.

Fotoğraf: Taşkınlardan korunmak için inşa edilen dev kapılar
Bu arada hiç bahsetmedim, Donauradweg rotası üzerindeki yolların giriş kısımlarında da açılır kapanır barikatlar var. Bölgede yolun kullanılamaz olması halinde bu barikatlar kapatılıyor ki insanlar gidip geri dönmesin.

Mittelkirchen bölgesinden geçerken bir yol ayrımına geliyorum. Bu yol ayrımında R1'in nereden gittiğini gösteren bir tabela göremiyorum. Dahası, peşimden gelen bir grup insan da vardı, ben durunca onlar da durdular. Tuna'dan ayrıldığımızdan takip edebileceğimiz bir akarsu yoktu ve yanlış ilerlersek uzun bir süre fark edemeyebilirdik. Geriye döndük ve gizlenmiş bir R1 tabelasını farkettik ve hep beraber doğru yola girdik.

Yolun ovalık kısmında az önce bahsettiğim gruptan ayrıldım. Bir süre sonra hiç insan görmemeye başlamıştım. Öyle ki, neredeyse yarım saat canlı hiçbir şey göremez olmuştum. (Sonradan anımsadım, bir sincap görmüştüm.) Bir yandan da bir süredir açtım, yiyecek bir yer hatta bir market bile bulsam atıştıracaktım, ancak hiçbir şey bulamadım. Üzerinde "Zimmer Frei" (boş oda) yazan tek tük evler haricinde hiçbir yer yoktu. 60 km gelmiştim, ancak daha öğle yemeğimi yememiştim. Dayanamayıp son kalan gofretimi yedim.

Derken Dornach b.Grein'da ana araç yoluna bağlandığımız noktada bir restoran gördüm. Derhal girip bir şinitzel bir de buz gibi portakal suyu aldım ve hızlıca tükettim. Artık zindeydim. Tekrar yola çıktım.

Bu noktadan sonra uzun bir süre araba yolu, tren yolu, bisiklet yolu ve Tuna (hadi buna da su yolu diyelim) birlikte ilerlemeye başladık. Greinberg'de tren yolu oyunbozanlık yapıp bir ara ayrıldı bizden, ancak öğrendim ki istasyon içerideymiş. Greinberg çıkışında tekrar katıldı bize.

Fotoğraf: Greinberg'de Güneş saati (Sonnenuhr)
Greinberg çıkışından sonra  bisiklet yolu ile asfalt yol birleşiyor. Bisiklet için ayrılmış bir şerit mevcut ancak çok dar. Bu sebeple çoğu zaman araba yoluna çıkıyorsunuz. Buna rağmen, ne otomobiller, ne kamyonlar sizin için tehlike arzetmiyor, araçlar sizi kamyon sollar gibi solluyorlar, sıkıştırma gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil.

Bu noktadan sonra R1 nadiren ana yoldan ayrılıyor. Sarmingstein'da, Weins'de 1-2 kilometrelik kısımları tali yollardan (Treppelweg) ya da yerleşim yerinin içinden geçiyorsunuz. Buralardan geçilmesinden ötürü yolda bir uzama ya da yükselme/inme olmuyor.

Persenbeug'da ise bir hata yaptım. Yorgunluktan olabilir, levhayı kaçırdığımı düşünüyorum. Normalde ana yol ile birlikte gitmem gerekirken ben Tuna'yı takip ettim. Bir yerden sonra Tuna olduğu gibi geri döndü. Dolayısıyla bir yarımada dolaşmış gibi oldum. Yaklaşık 2 kilometreyi 5 kilometre şeklinde sürdüm. Bilginiz olsun.

3 kilometre sonra ise haritamda işaretlediğim Marbach an der Donau'ya gelmiş oldum. Burada bir kamp alanı var, internetteki bir çok kamp kaynağında burası hakkında bilgiler verilmiş. Okuduğum kadarıyla çadırlara izin verilmiyordu, ancak konuştuğumda müsaade edildiği bilgisini aldım. 12 €'ya 1 kişi  ve çadırı kalabiliyordu, üstelik kamp alanında WiFi mevcuttu ve çok temiz duş alanları bulunuyordu. Derhal ödedim ve yerleşmeye başladım. Marbach içinde açık bir market bulamadım ama çok güzel bir cafe buldum. Makarnasını tavsiye ederim.

Video: Çadırı kurarken...


Özetle, turun ikinci gününde 96 kilometreye yakın bir yol katederek Linz'den Marbach an der Donau'ya kadar geldim. Açıkçası bugün biraz yoruldum ancak duş alıp biraz uzanımca, karnımı da doyurunca kendime geldim. Aşağıda bugüne ait mapmyride kaydı ile günün özetini verebilecek bir video da bulunmaktadır.
Şekil: 2. güne ait rota ve Hız/İvme grafiği
MapMyRide 2. Gün



Video: 2. günün özeti


3. güne ait günlük yazısında görüşmek üzere...


2 Eylül 2015 Çarşamba

Uçak ile Bisiklet Taşımak

Giriş

Tuna Nehri Boyunca yapmayı planladığım bisiklet turunun bana kalırsa en önemli kilometre taşlarından birisi bisikleti sağ salim Almanya'ya kadar götürmekti. Ne de olsa bisikletin üzerine bindikten sonra kilometreler devrilirdi, ancak bisiklet uçak ile nasıl taşınırdı, bu tamamen yabancı olduğum bir konuydu.

Konu ile ilgili Türk Hava Yolları web sayfasında, İngilizce, Almanca, Türkçe blog ve gezi sayfalarında uzun uzun araştırmalar yaptım. Türk Hava Yolları'nın çağrı merkezini de aradım ve yetmedi, Havalimanına gidip direkt check-in kontuarından bilgi aldım. Birilerinin işine yaraması amacıyla da bu sayfada derlemek istedim.

Öncelikle, internette yerli pek kaynak olmamakla birlikte epeyce yazılmış yazı mevcut. Bu yazıların içeriğine baktığımızda genelde detaylı bilgi bulunmuyor, daha çok insanlar başlarına gelmiş kötü olayları paylaşmışlar. Çizilmiş/kırılmış kadrolar, kayıp parçalar, eğrilmiş jantlar ve daha niceleri... Yazının bu kısmı moralinizi bozmasın lütfen, okumaya devam ediniz.

İşlemlerin nasıl gerçekleştiğine ilişkin bilgileri vermeye başlamadan önce şunu da söylemeliyim ki, havayolu şirketlerinin kendi çalışanları dahi bisiklet hangi şartlarda taşınır, ücreti nedir gibi konularda bilgi sahibi değiller. Çağrı merkezindeki çalışanlar direkt bisikletin ağırlığını sorup kilogram başına 7€ alınacağını söyleyip 20 kiloluk paketin 140€ edeceğini söylüyorlar. Bu konudaki en bilgi sahibi kişiler, check-in kontuarındaki çalışanlar ve onların supervisor'ları...

Ben, tur başlangıç noktama Türk Hava Yolları ile uçtuğumdan örneklerimi bu havayolu üzerinden vereceğim, lakin çoğu havayolu da benzer kurallar/fiyatlar uyguluyor.

Öncelikle THY Bagaj Kuralları sayfasında spor aletlerine ilişkin bölümde bisikletlerin spor malzemeleri kategorisinde olduğu belirtiliyor. Uçacağınız lokasyona göre ne kadar ödeyeceğinizi net bir şekilde buradan öğrenebiliyorsunuz. Bu sayfaya göre Istanbul - Münih uçuşu için bisikletime 30€ ödeyeceğimi öğreniyorum.

Nasıl Paketlemeli

Bisikleti bagaja olduğu gibi veremiyoruz haliyle, kapalı ve dağılmayacak bir paket halinde vermek gerekli. Bunun birkaç yolu var: birincisi, bisiklet taşıma çantası satın almak, ki bu maliyetinden ötürü tavsiye etmekte güçlük çekeceğim bir yöntem. Fiyatları 150€'lardan başlayan bisiklet çantalarını kullandığınız durumda bisikletin sağlıklı bir şekilde indiğiniz yere varacağını garanti edebilirsiniz belki; ancak gittiğiniz noktada tura başlayacaksanız o pahalı kutuyu ne yapacağınız sorusu sizi bekliyor olacak.

İkinci bir yöntem, benim kullandığım yöntem: bir yerel bisikletçiye gidip kadronuza uygun boyda bir karton bisiklet kutusu istersiniz ve bisikletinizi parçalarına ayırıp bu kutuya yerleştirirsiniz. Bu kutuların içerisinde sıfır bisikletlere ait polistiren köpükler de olduğundan kadronuzu bunlarla kaplayabilir ve zarar görmesini engelleyebilirsiniz. Çoğu durumda ön tekeri, pedalları çıkarıp gidonu yan çevirmeniz, seleyi de sonuna kadar indirmeniz yeterli olabilir. Bununla birlikte, benim gibi bir şehir bisikletine sahipseniz çok büyük ihtimalle arka tekeri, gidonu ve seleyi de sökmek durumunda kalacaksınız.

Bu yöntemde en önemli hususlardan birisi, bisikletçiden bisikletinizin boyutuna uygun bir kutu istemek. 28 inçlik bir bisiklet için 26 inç bisiklet kutusu talep ettiğinizde oldukça zorlanabilirsiniz. Bir diğer husus ise, dağıttığınız parçaları kutuya koyarken onları birbirine sabitlemek. Bu sayede kutu bir şekilde dağılsa dahi parçalar birbirlerine bağlı olduklarından dağılmayacak/kaybolmayacaktır. Ben bağlamak için plastik kelepçeler kullandım, alternatif olarak koli bandı da kullanılabilir. Son olarak, check-in kontuarına gelmeden koliyi sıkı sıkıya koli bandıyla sarmamanızı tavsiye ederim, zira kontrol esnasında kutuyu açtırabilirler, ya da kutu içerisindeki boşluklara birşeyler yerleştirmek isteyebilirsiniz -örneğin uyku tulumu, kask, ufak tefek çantalar-. Bu nedenle yanınızda koli bandı bulundurun. Bu arada paketin üzerine mutlaka adınızı, soyadınızı silinmeyen bir kalemle de yazın.

Son olarak kullanılan yöntem ise havaalanında bisikleti parçalarına ayırıp streç film ile kaplamak. Evet, yanlış duymadınız; bu yöntemi kullanan insanlar var ve hatta daha sağlıklı olduğunu söylüyorlar. Şekilden bisiklet olduğu anlaşıldığından ve biçimsiz olduğundan daha dikkatli taşındığı ve uçak içerisinde daha güzel sabitlendiği belirtiliyor.

Ne kadar özenseniz de havacılık için ne derler, bilirsiniz: "There is no safe packaging on aviation" Yani tüm özeninize ve dikkatinize rağmen bisikletiniz hasar alabilir, ancak bu konunun bisiklet için değil, tüm malzemelerimiz için geçerli olduğunu unutmayın.

Fotoğraf 1: Bisikletim ve diğer yüklerimle kontuar önünde...

Demontaj ve paketleme ile ilgili ihtiyacınız olabilecek malzemeleri yazmaya çalışayım:
  1. Pedallar için 15 anahtarı, (sol taraftaki pedal normalin tersi yönünde (saat yönünde) sökülür, unutmayın)
  2. Gidon için alyan anahtarı seti
  3. Koli Bandı
  4. Bolca Polistiren köpük (genelde kutudan çıkar)
  5. Plastik Kelepçe (malzemeleri birbirine sabitlemek için)
  6. Yankeski (indiğinizde plastik kelepçeleri sökmek için) 
Buradaki linkte de ek bilgiler mevcuttur. Okumanızı tavsiye ederim.

Ödeme ve Teslim Etme

Benim aklımdaki en önemli soru "e ücret 30€ da, bunu nerede ödüyoruz?" olmuştu. Olayın akışını kısaca size anlatayım.
1. Yolcu kontuara bagajları ile birlikte gider. (Mümkünse uçuştan 2,5-3 saat önce terminalde olmaya bakın)
2. Kontuar'da normal olarak alınabilecek bagajlar varsa etiketlenir, alınır. Bisiklet ise uçağa yük bilgisinin ulaştırılabilmesi için tartılır, ardından kontuardaki görevli tarafından "Excess baggage" formu düzenlenir. (Bu formda "bisiklet/bike" ibaresinin bulunduğuna emin olun.)
3. Alınan form ile THY satış gişesine gidilir. Excess Baggage kuyruğundan numara alınır (İstanbul Atatürk Havalimanında vardı, başka bir yerde olmayabilir) sıra gelince bisiklet ücreti ödenir.
4. Buradan alınan ödeme dekontu ile check-in yapılan kontuara geri dönülür, yeniden sıraya girmenize gerek yoktur.
5. Bisiklet kutunuzun üzerine bagaj etiketleri ve bisiklet olduğuna ilişkin etiketler yapıştırılır.
6. Son olarak bisiklet kutusu "büyük bagajlar/bulky luggages" bölümüne teslim edilir. Atatürk Havalimanı'nda bu A kontuar sırasındaki asansör benzeri bir arabadır. Başka havalimanlarında bu iş için bölümler vardır. Bu noktalara direkt teslim edebilirsiniz.


Fotoğraf 2: Havaalanındaki "Büyük Bagajlar" işareti


İşte, tam da bu noktada üzerinizden bir yük kalktığını farkedersiniz. Terminali rahat rahat gezme vakti gelmiştir.

Teslim Alma

"E peki, bisikleti teslim ettik, nereden teslim alacağız?" sorusu da uçaktan inince aklımı kurcalıyordu. Bu sorunun cevabı oldukça basit: Görevliler bagajların dağıtıldığı konveyörlerin oraya kendileri getiriyorlar. Açıkçası Münih'e indiğimde bisiklet benden ve diğer bagajlarımdan önce çoktan gelmiş, beni bekliyorlardı. 

Fotoğraf 3: Bisikletim ve diğer yolcuların büyük bagajları biz pasaporttan geçmeden gelmişlerdi



15 Ağustos 2015 Cumartesi

Donauradweg - Bir Tuna Yolu Serüveni Başlıyor

-Günlüklerim-

Bu yazıyı yazdıktan sonra turu gerçekleştirdim, ve aşağıdaki günlük yazılarını yazdım. Dilerseniz onları da okuyabilirsiniz:
1. Gün: Passau - Linz
2. Gün: Linz - Marbach an der Donau
3. Gün: Marbach an der Donau - Zwentendorf

Giriş

Bu yazıda, uzunca bir süredir hayalini kurduğum, şimdilerde ise bir an önce yoluna düşmek için sabırsızlandığım bir turdan bahsedeceğim sizlere: Donauradweg, ya da türkçe karşılığı ile Tuna Nehri Bisiklet Yolu turu!

Nedir Donauradweg?


Donauradweg Avrupa'da bulunan şehirlerarası 70.000 kilometrelik bisiklet yolu rotalarından biri diyebiliriz. Tuna Nehri boyunca bulunan tüm büyük şehirlerden geçtiğinden ötürü biraz da popüler olmuş diyebiliriz. 

Bilindiği üzere Tuna nehri Almanya'nın Donaueschingen kasabasında iki nehrin birleşmesi ile meydana gelmekte ve 10 farklı ülkeden geçerek 2400 kilometre sonunda Karadeniz'e dökülmektedir.

Bisiklet yolu da nehirle aynı güzergahta ilerlemektedir. Nehir akışını takip ettiğimizden ötürü tahmin edebileceğiniz gibi eğim çok fazla değişmemekte; akış yönünde gittiğiniz taktirde çoğunlukla iniş yapıyorsunuz, ancak hissedilebilir bir iniş olduğunu düşünmüyorum. Bununla birlikte rota dışına çıkmayacaksanız ciddi bir tırmanış da görünmüyor.

Birkaç etapa bölünmüş olan Donauradweg hakkında sayısız kitap ve web sayfası bulunmaktadır. Bu kaynakların önemli bir kısmı Almancadır. Kitapları Türkiye'de bulmak neredeyse imkansız, ancak amazon üzerinden satın alma gibi bir seçenek gözden geçirilebilir. Bununla birlikte rota üzerindeki bütün yerleşim yerlerindeki kitapçılarda bu kitaplar bulunabiliyor.

Planlarım neler?


Tuna Nehri Bisiklet Turu ilk yurt dışı tur deneyimim olacağından ve zaman kısıtım olduğundan rotanın yalnızca bir kısmını tamamlamayı planlıyorum. Aşağıda rotayı görebilirsiniz:

Şekil: Planlanan rota

Görebildiğiniz üzere, planım Passau'dan başlayarak sırasıyla Linz, Viyana ve Bratislava'dan geçerek Budapeşte'ye ulaşmak. Bu da 4 farklı ülke demek: Almanya, Avusturya, Slovakya ve Macaristan. Tabi yolda karar değiştirerek rota üzerinde bir miktar oynamalarda bulunabilirim, ancak çok büyük sapmalar olacağını düşünmüyorum. Ayrıca Viyana'da fazladan 2 gün daha bulunmayı, dinlenmeyi ve aslında daha çok şehri gezmeyi amaçlıyorum.

Peki ya konaklama?


Rota popüler bir rota olunca bu işin turizmi de ekonomik olarak bir hayli gelişmiş bulunuyor. Rota üzerinde sayısız kamp alanı, bisikletliler için dinlenme alanları, bisiklet tamircileri ve bakım alanları bulunuyor. Ben de rota boyunca adını saydığım büyük şehirler haricinde kaldığım her yerde çadır kamplarında bir çadırda kalmayı planlamaktayım. Bahsettiğim kamp alanlarının bir çoğunda elektrik, sıcak duş, kahvaltı ve benzeri imkanlar bulunmakta, kiminde Wi-Fi bile mevcut.. 

Aslında çok fazla kamp deneyimim bulunmuyor. Bu konuda yorum kısmında tavsiyelerinize başvurabilirim. Avrupa bu aralar ne kadar soğuk olur, 15C koruma sınıfına sahip uyku tulumları yeterli olur mu gibi sorulara cevaplar aramaktayım.

Bunun dışında büyük şehirlerde de otellerde kalarak rahatlamayı ve yanımdaki eşyaları temizlemeyi umuyorum.

İletişim


Daha önce her yurt dışına çıkışımda yaptığım gibi, girdiğim ülkelerden prepaid SIM kart alarak iletişim problemimi çözmeyi planlıyorum. Ancak ülkeler arası gezeceğimden EU kapsamında geçerli hat bulabilme konusunda endişelerim var. Bilgisi olanlar beni bu konuda da bilgilendirebilir.

İmkan bulursam bu sayfadan her gün günlük yazmaya gayret göstereceğim. Bununla birlikte sevenlerimin beni canlı olarak takip edebilmesi için iki farklı uygulama kullanmayı planlıyorum. Biri hepimizin bildiği MapMyRide. Diğeri ise iOS cihazlar için kendim geliştirdiğim, daha az şarj tükettiğini düşündüğüm bir uygulama. Aşağıda örnek bir rota linkini bulabilirsiniz:


Telefon şarjı konusunda da taşınabilir bir şarj cihazı ile birlikte dinamodan telefon şarj etmemi sağlayacağım kendi üretimim devreyi kullanacağım. Önceki versiyonunu bu yazımda anlatmış olduğum devreyi iyice geliştirdim. Detaylarını ve yoldaki performansını da turdan döndüğümde anlatmayı planlıyorum.

Kapanış


Özetle, önümüzdeki hafta yukarıda bahsini ettiğim tura çıkmayı planlıyorum. İnanıyorum, güzel bir tur beni bekliyor. Döndüğümde tüm deneyimlerimi elimden geldiğince, fotoğraf ve videolar ile sizinle paylaşacağım kısmetse. 

Tura çıkmadan önce ve turdayken yapacağınız önerilerin ve tavsiyelerin de büyük katkısı olacaktır, şimdiden yorumlarınız için teşekkür ediyorum.